vrijdag 1 mei 2015

scouting ve ezbere konuşmak.



yazıya başlamadan bir şey söyleyeyim. bu yazı scouting hususunda yanlış anlaşılmaları giderecek ve kısmen de ''argosuz atar'' içerecek bir yazıdır. bu ülkede gündelik hayatta sıkça rastlanan konular ve olaylardaki gibi bu scouting işi de çok basit sanılan, değeri pek sık göz ardı edilen bir iş. yapanlar da genelde geri plana atılır zaten. sorun değil, içeride hakları verildiği müddetçe. o oluyor mu, eh :)

hak vermekten bahsediyorduk. scoutların çoğu takımın temel teknik heyetinin dışında görülürler. hatta websitelerde bile isimleri duyurulmaz. kimileri ise arkadaşları yahut onlardan görece daha az yükü olan bir işi yapanların adının sürekli zikredilmesine rağmen kendi ismini sadece kulübün muhasebesi, akredite kartları ve maaş bordrolarında görürler. bu kadar az bilinen kişilerin görevlerinin de noksan bilinmesi normal aslında. genel algı ''cebinde defter kalem saha saha gezip genç arayan oyuncu arayan adamlar scouttur'' şeklinde. normal olmayan ise bu az bilinen göreve dair çok bilmişlik taslanması. 

''genç oyunculara sabır gösterilmediği ve oynatılmadığı yerde scout ihtiyacı yok''

çok rastladım bu cümleye. yalanın tüylü kuyruklusu. scout olmayı, ya da daha basit bir dille ''gözlemci'' olmayı sadece genç oyuncu bulup ''hocam bu eleman iyi bunu alalım'' demek zanneden varsa bunu aynen gidip bir scouta söylesin, sonra karşısındaki scoutun atacağı kahkahaları izlesin. scout yeri gelir 38'ine merdiven dayayan adamları da izleyip raporlar. scoutun dikkat etmesi gereken çok şey var. öyle sanıldığı gibi sadece çizgilerin içinde 30 dakika görüp ''la bu eleman olur be'' demekle olmuyor. bakarsın, 90 dakika hoşuna gider, sonra bir daha bakarsın, yine 90 dakika hoşuna gider, bir daha bakarsın, yine beğenirsen minimum 10 maçlık seceresini tutarsın. oyuncuyu zihnine kazırsın.

sonra raporlarsın. kulüp seni ya da başkasını canlı izlemeye yollarsa da gider saha içindeki tavırlarını ve saha içi yerleşimlerini de, x çarpı x ekranından göremediklerini de görürsün. oyuncu artık hakkında yazılı sınava girsen 100 üzerinden 80 alacağın kıvama gelir. bazen benim gibi manyak olursun ve maçtan 1 saat önce maçın oynanacağı yere gidip ısınma hareketlerini de izlersin. laubali mi ısınır, ciddi mi ısınır, takım arkadaşlarına etkisi nedir. bazı oyuncular vardır, ısınma hareketleri, 5'e 2 top kapma ve akabinde son vuruş şeklinde geçen ve sonunda iki sprint atılan o süreç esnasında takım arkadaşlarını sürekli aktif halde tutar. o adam liderdir, gittiği yerde sorumluluktan kaçınmaz. ihtiyacın varsa da gider belli farklı faktörleri irdeler ona göre alırsın. benim için bunun somut örneği dnipro oyuncusu yevhen konoplyanka'dır örnek olarak vermem gerekirse. ya da sergio ramos. canlı izleyebildiğim için kendimi şanslı hissettiğim oyuncular. çalışmadan gitmiştim, bazen tesadüfen sahaya önceden gelirsin ve sıkılmamak için sahaya bakarsın detaylıca.

o iş burada bitmiyor dayı. işin en zoru geliyor, raporlamaya. bu iş rutin bir şirket elemanının yaptığından farksızdır. olabildiğince veri toplar, konu ve durum değerlendirmesini yapar, raporunu ve analizini çıkarır, üstündeki sorumlu kişiye iletir. bu raporu opel'in önemli elemanlarından biri olarak hazırlamıyorsun tabii ki, içinde de ford'un yeni pazarlama stratejisi ve senin opel olarak buna vereceğin cevap önerileri yazmıyor. bu futbolcu raporu a'dan z'ye her şeyi içerir. teknik adam buna baktığında oyuncuyu detaylı incelemeden ne olduğunu bilmeli ve sadece 1 kez izledikten sonra bile ''gelsin be'' ya da ''uzak dursun'' diyebilmeli. iş sadece bununla da bitmiyor. 

örneklerle yürüyelim. sen türksün, türk bir futbol takımı için çalışıyorsun. kadronda atıyorum 20 tane türk, 3 tane de uruguaylı var. hepsi sıcakkanlı, hepsi agresif, hepsi kaybetmeyi sevmeyen yapıya sahip ve hepsinin kültürel nitelikleri aynı. şimdi teknik adam olarak burada iki türlü tercihin var. ya kadrona soğukkanlılık, akıl, metanet, yani farklı bir kültür katmak istersin. ya da aynı kültürden bir oyuncu daha isteyip biraz daha pekiştirirsin. bu talebe cevap verir senin gözlemcin, kafasına göre seksen tane oyuncu izlemez. genç ve potansiyelli bir 8 numarasını satmış, dümdüz 4-3-3 oynayan bir takıma gidip 10 numara önermez. planlanmış bir sistem değişikliği yoksa önerirse işinde eksiktir zaten. kültüre bakarsın, bu bir. kültürün önemi sadece bununla da sınırlı değil. kalkıp israilli nir biton'u kolay kolay türkiye'ye getiremezsin. hadi oyuncuyu ikna ettin, kulübü ile de anlaştın, geçmişte israil ordusunu ve insanını filistinlilerin yaşadığı zulme karşı savunan bir adam sana bela yaşatmaz mı? canını sıkmaz mı? türkiye'de yakaladığı arıyı (arı burada haber oluyor) sıkıp içindeki son nektarin hücresini çıkaracak kadar habere aç olan basın bunu hiç kurcalamayacak mı? işte sen scout olarak bunu bileceksin ki önüne geçesin, sorumlu tutulmayasın. bakarsın aldırdığın oyuncu okuma yazma bilmeyen bir oyuncu çıkar, anlaşma sonrası ortaya çıkar, takımının iq seviyesinin otomatikman ışık hızıyla düştüğüne tanık olursun falan filan.

yine bir başka bir örnek. takımın 4-3-3 oynuyor. orta sahanda bir tane top kesen, kademe sezgisi yüksek, lider çaplı bir ön libero var. dümdüz ama, topla münasebeti pek sevimli değil. önüne sürekli top taşıyan, gol noktalarına giden ama sakin olmayan, atlet ve ileri geri çalışan birini koydun. pasör niteliği de pek yüksek değil hani. geriye bir eksik nokta kalıyor. teknik adamın ve oynamak istediğin oyuna göre buraya transfer yapacaksın. mesela benim futbol aklım bana burada pas trafiğini yöneten, yine ileri geri çalışabilen ama topa hakimken daha sakin olan birini işaret ediyor. ülkemizdeki en somut örnekler meireles, emre, selçuk inan falan. işte sen burada gidip emre yerine bir 10 numarayı ya da atıyorum nigel de jong'u önerirsen yanlış iş yaparsın. maharet burada gizlidir aslında, takımın ihtiyacına göre hareket etmek ve takımı yurdum insanından, bazen kendi hocandan bile daha iyi tanıyabilmek.

bir oyuncu vardır mesela. fiziksel sertliği ve çabukluğu yüksek olmayan bir ligde fark yaratır, çok beğenirsin. dersin ki, lan bunu alalım. sonra bir gelir senin ligine, ilk idmanda ayağı 2 yerden kırılır, ya da ne bileyim, arka adalesi tam diz kirişi ile birleşme noktasından atar, yırtılır, kopar, bir şey olur. kısmen kaderdir. kısmen de elde olan bir şeydir. işte o elde olan bir şeyin tahlilini yapma görevi scoutta başlar. liglere o kadar hakim olmak gerek ki orada yarattığı farkı bulunduğun yer ve ligde yapıp yapamayacağını idrak etmek gerek. takım düzenine hakim olmak gerek. oyuncu bulunduğu takımda 4-2-3-1 düzeninde oynar, üçlü hattın tam ortasında olur, yani 10 numara vasıflarını taşır. o üçlü hattın üzerinde bulunan en az bir adam orta saha nitelikli olur ve hedefindeki oyuncunun yükünü hafifletir. ama senin oynadığın 4-2-3-1 düzeninde kanatlarda öyle bir adamın yoktur, ya da vardır ama kullanmıyorsundur. bu şu anlama gelir. o hedefindeki oyuncuyu ya istediğin kıvama getirebileceksin, ya da almayacaksın. kıvamdan kasıt belli. saha içi yerleşiminde biraz geriye atmak, top alımında, seken toplarda yahut 3.bölgede karşılamada farklı vasıflarla donatacaksın, farklı şeyler isteyeceksin. yoksa sonu bu oluyor.



oyuncunun ailevi yapısına bakarsın. yoksul mu büyümüş, zengin bir aileden mi çıkma, atıyorum sonradan görme mi yoksa mütevazı mı. oyuncunun dışarda atacağı her adım dahi kulübü bağlar, vurdumduymazlığa gerek yok. bunları bilmek gerek. altyapında 17 tane ''dar gelirli'' futbolcun varsa ve yanlarına bir tane zengin çocuğu koyarsan, bu oyuncu da arkadaş haddi bilmeyip artist artist dolanırsa o takımda sorun yaşanır. yanındaki arkadaşın (bu çok normal bir durumdur) dişinden tırnağından kenara koyar biriktirir ve kendisine iphone 5s alır, sen ise iphone 7 ile gelir yanına da bir tane ''beats by dre'' çeker ''knkaaaa bak bunu aldım beyendin mi'' (beğendim sözcüğünü beyendim şeklinde yazanlar var, emin olun) dersin. amacın da nispet yapmak olur. böyle oyuncuyu istermisin istemezmisin hoca olarak? kulüp binanda böyle birini istermisin? bende bunun bir cevabı var, sizde de vardır elbet. neyse bu altyapı meselelerine girer, ama üst yapıda da yaşanır. sınıf farkı. bazen hasetle karşılanır, bazen fesatla, bazen ise aşırı kibire karşı konulan öfke ile. tüm bunları ve bir dünya faktörü göz önünde bulundurmalısın yoksa işlerin yalan olur.

bazen oyuncuların özel durumları vardır, ailevi durumları, gelmeme sebepleri, ya da ailede hastalığı vardır milli takımını ya da kulübünü seçmez gider ona zaten gerekli bakım ve yardımı yapan ülkede veya takımda kalır. böyle durumları raporlarken fark edersin, ona göre tavır alırsın. gerekirse yazdığın o 30 sayfalık kapsamlı raporunu da ''gelme ihtimali yok'' diye çöpe atarsın, ya da ''ileride lazım olur'' der gerekli bilgilendirmeyi yapıp arşive kaldırırsın.

100 oyuncu takip ediyorum dersin, başkası çıkar işin erbabı olan ve ''lan ben bu kadarını sol el serçe parmağımın tırnağında taşıyorum'' der. günde şu kadar maç izliyorum dersin, ben de sana ''kaçını tamamen konsantrasyonunu vererek, toplu kafayla ve tam odakla izliyorsun'' derim. günde bir insanın ARKA ARKAYA 4 maç izleyip aynı konsantrasyonu korumasına ihtimal vermiyorum, u20 dünya kupası türkiye'deyken ben iki maçı arka arkaya zor bitirmiştim mesela. ki gözümün önünde oynanmıştı maçlar, arada ekran da yok, sesler de kulaklarına direkt yansıyor. oyuncuyu ekrandan 5 kez izler babası kadar tanıyormuşsun gibi yaparsın, oyuncu ile birebir dahi görüşmezsin ya da görüşülmesi gerektiğini söylemezsin. bakarsın menajerinin yürüttüğü görüşme tamamlanınca ve sözleşme imzalama arefesi gelince oyuncu 4 şişe rakıyı devirip öyle gelir başkanla konuşmaya, sana ne değil mi? :) sonra başkan gelir, hocayı bulur, ağız dolusu laf eder ''bana bunu mu aldıracaktın'' diye. o iş öyle değil işte, illa ki ucu sana değer.

işin en önemli tarafı ise tüm bu saydığım noktaların her türlü oyuncu için geçerli olması. ha aldığın adam 14 yaşında, ha 34 yaşında, ne fark eder? kulüp ve takım politikasına göre değişir. 32 yaşında olan oyuncunun 30 maçlık raporunu çıkaran adamlar bilirim, ve bunlar tamamen işe yarayan, deliksiz, hata marjı çok düşük olan raporlar. bunu bir teknik adama çıkartsan takımı ne zaman yönetecek, çalıştıracak? analiste çıkartsan rakibi ne zaman izleyecek? menajere çıkartsan bu kadar detaylı olacağından eminmisin? ben eminim ama o kalitede olmayacağından eminim. bazı menajerler gider 1 maç izler, yarısında da telefonu ile oynar, onun işi sonra başlar çünkü. oyuncuyu bulur bağlar, sonra seni ikna eder, senin politikana uyar mı, takımına uyar mı, o umurunda değil. o parasına bakar :) menajer fiyat tahlili için ve bağlantı için elbette önemlidir, ancak bir oyuncunun takımına uyumu ve gerek futbolunda gerek ise dışındaki hayatında ne yaptığı için YAŞI NE OLURSA OLSUN bir scout raporuna mutlak suretle ihtiyacın var. yoksa eline haritayı alırsın, bağdat nerede diye bakarsın, kendini yeni delhi'de bulursun. olur ya, işi bilmeyen insanlarla yola çıkmak, ya da kafaya göre adam almak falan.

sözün özü, scout oyuncuyu izler, daha çok izler, daha çok izler, çok araştırır, daha çok araştırır, tanır, fiyat tahlili yapar, detaylı raporunu sunar. şu bandın dışına çıkarsa almayın der. teknik adam da izler fikrini belirtir, olur verirse fiyat bandına ve rapora belki o da müdahil olur, sonra iş yönetime kalır. ihtiyaç dahilinde olmadan 20 milyon euro bonservis bedeli ödenen bir oyuncuda, veya sözleşme bitimine 1 yıl kala 12 milyon euro ödenen bir oyuncu için kimin suçlanacağı o raporlarda ve konuşulanlarda gizlidir, keza sözleşmesi elinde olan ama dünya kadar imza parası verilen bir oyuncu için. bunlar sadece örnekler. bazen scout vardır, emekçi websitelerden rapor çeken ve bunları word dosyasına koyup satan simsarlardan parayla rapor alır. ya da birinden bir rapor çarpar kendininmiş gibi gösterir. biraz burun sokmak yeterli bunları koklamaya. istanbul kabadayısı olmuş biri ''alem çakal olmuş'' çekerdi.

her kulübün, her departmanın yahut her organizasyonun bir raporlama adabı vardır. bu meslek sırrına dahil olur kimi zaman, paylaşamazsın. oyuncu isimleri meslek sırrıdır, paylaşamazsın. departman içindesindir, bir oyuncuyu dost sohbetinde anlatırsın, sonra adam onu gider rakibine anlatır, fiyat 1 milyon euro yükselir. BEĞENDİN Mİ YAPTIĞINI AABEY.

ben kimim peki de bunları anlatıyorum. hiiç, sadece bu işe biraz merakı olan ve ülkede 1-2 departmana fikir-bilgi-düşünce olarak yardımcı olmaya çalışmış bir üniversite öğrencisiyim, o kadar. bir zamanlar futbol da oynadım. biraz da fazla kafa yordum. idealimdi scout olmak, uzun zaman çok istediğim bir şeydi. ''peki şimdi hala hayatındaki birinci amaç mı'' diye sorsanız ''hayır'' derim, gerisini de düşünürüm. her neyse.

ha bir de o bahsettiğim basit, ''genç oyuncu aldıran adam'' algısına uyuz olan biriyim. evet scout bazen genç oyuncu önerir, ama bazen de iş yapar. gider başka şeyler yapar, daha amaca doğru yapar ve bu 31 yaşındaki biri de olur. vizontele'de altan erkekli'nin cem yılmaz'a atarlanırken söylediği ''evet bazen istihkak alınır, ama bazen de iş yapar'' repliği geldi aklıma bunu söylerken. neyse, dilim döndükçe anlatmaya çalıştım bir şeyler. faktörler bahsettiğimden de çok, detaylar, hesaplanması gereken şeyler, dikkat edilecek şeyler, not tutma adabı, bunlar scouttan scouta değişir. scout verim arttırır, sihir yapmaz. selametle.

oğuzhan

2 opmerkingen:

  1. Çok güzel bir yazı olmuş gerçekten. Birçok şey öğrendim. Yalnız bir şeyi merak ediyorum. Bu kadar bilgili, ilgili olmanıza rağmen scout olmamışsınız veya olamamışsınız. Şimdi ne yapıyorsunuz? Bu mesleğe nasıl, nereden başlanmalı? Birçok sorum var doğrusu. Bu konu hakkında internette fazla bilgi bulamıyorum. Bana yardımcı olursanız çok mutlu olurum.

    BeantwoordenVerwijderen
  2. Çok güzel bir yazı olmuş gerçekten. Birçok şey öğrendim. Yalnız bir şeyi merak ediyorum. Bu kadar bilgili, ilgili olmanıza rağmen scout olmamışsınız veya olamamışsınız. Şimdi ne yapıyorsunuz? Bu mesleğe nasıl, nereden başlanmalı? Birçok sorum var doğrusu. Bu konu hakkında internette fazla bilgi bulamıyorum. Bana yardımcı olursanız çok mutlu olurum.

    BeantwoordenVerwijderen