maandag 21 mei 2018

Bu kez daha farklı | Uruguay





Son dört Dünya Kupası organizasyonunun üçüne katılan Uruguay, aslında aşinalık yaratsa da sadece bir turnuvada ciddi derece yapabildi. 2010 Dünya Kupası'nda dördüncü olan Uruguay bunu agresif ama bir o kadar da defansif bir orta alan ile yapmıştı. Belki Suarez cezalı olmasa yarı finalde Hollanda'ya çok daha fazla tehlike yaratabilirlerdi, ama bunların hepsi varsayım tabii. 2014 yılında da yine Suarez'in hem sağlık sorunları, hem de ikinci turda cezalı olması (Chiellini olayı hala akıllarda) Uruguay'ın beklenti altında kalmasını sağlamıştı. 2018 model Uruguay ise alışılagelmiş profilin biraz daha dışında ve bana göre onları daha da tehlikeli ve hatta derece adayı yapan şey de tam olarak bu.

Altyapı değişimi

Uruguay'ın nüfusu ülkemize göre çok çok az (Worldometers verilerine göre Uruguay'da 3.5 milyona yakın insan ikamet etmekte). Ancak üst düzey futbolcu yetiştirmek konusunda bize göre çok daha becerikliler ve özellikle son yıllarda bu becerileri daha da ön plana çıktı. Bu eğitimin teknik ve taktik yönünü açmak bu yazıyı amacından saptırır, fakat mental anlamda yapılan bir hamle üst düzeyde oynayan Uruguaylı oyuncu sayısını ciddi anlamda tetikledi.

Oscar Tabarez'in etkileriyle federasyon bünyesinde ve hatta ülke genelinde altyapı eğitimlerinin kalitesi arttırıldı. Oyunculara psikolojik anlamda ciddi yatırım yapıldı. Psikolojik yatırımdan kastım burada aslında daha çok milliyetçi bir eğitim şekli. Erken yaşta göç ülke futbolu için büyük problemlerden birisiydi ve öncede ülkede süre alıp olgunlaşmak, ana madde haline getirildi. Uruguay'ı büyük yapan gelenekler ve sportif etkinlikler, oyunculara genç yaştan itibaren eğitildi. Buradaki en temel amaç oyuncuların başarıya Uruguay'da yetişerek erişebilmeleri idi. Tabarez, genç futbolcuların tamamen yetişkin olana dek kendi çevrelerinden ve ailelerinden uzakta yetişmesine şiddetle karşı çıkan bir profil.

Bu eyleminin meyve verdiğini söylemek mümkün, zira ülkedeki oyuncuların önemli bir kısmı erken yaşta kıtayı terk eden Güney Amerikalı profilinden uzaklaştı. Yakın geçmişte Valverde, Nandez, Pereiro, Laxalt, Gimenez ve Varela gibi isimler, ülkelerinde profesyonel oyuna adapte olup sonrasında sıçrama yapmayı hedefleyen ve başarılı olan oyuncular oldu.




Eleme süreci

Son derece kötü bir deplasman performansına rağmen elemeleri ikinci sırada tamamladılar ve bunu Centenario stadındaki etkili oyunlarına borçlular. Evinde oynadığı dokuz eleme maçının yedisinden galip ayrılan Uruguay, Arjantin ile 0-0 berabere kaldı (Arjantin için ölüm-kalım mücadelelerinden birisi konumunda olan bir maçtı). Tek yenilgisini ise Muslera ve Suarez'in olmadığı bir maçta Brezilya karşısında 4-1'lik yenilgi ile aldılar. Deplasman karneleri oldukça kötüydü fakat Suarez'in hem sakatlık hem de ceza sorunları yaşamış olması da vites arttırmalarına engel oldu. İlk paragrafta farklı olmalarını beklediğime dair bir ipucu vermiştim, şimdi bunu açıklama vakti geldi.

Taktiksel yapı ve değişim

Bundan önceki Uruguay takımlarında orta alan göbeği daha çok rakibi bozan, agresif hamleler ile yetenekli oyuncuları yıldıran oyunculardan kuruluydu. Bu oyuncuların alan savunmasında da stoperlere yakın kalıp göbekten delinememesi, Uruguay'ın savunma temeline önemli katkıda bulunuyordu. Hücuma bekleri üstünden çıkıp, olabildiğince kısa sürede topu ilerideki oyuncularına direkt paslarla aktarma amacında olan bir takımdı. Bu kez yine aynı alan savunmasına mahirler fakat hücum çeşitliliği artmış durumda. Saha genişliğini beklerini daha öne çıkararak sağlamaya çalışan Oscar Tabarez, iki santraforunun da mobil ve pasör olmasının da faydalarını görüyor.


Tabarez özellikle turnuva maçlarında defansif emniyeti önde tutan, topu rakibe vermekten çekinmeyen ve dolayısıyla maçın temposunu da düşürmeyi seven bir teknik adam. Açık alan hücumlarında Suarez ve Cavani'yi etkin kullanmayı hedefleyen Tabarez'in belki de önceki turnuvalardaki en büyük problemi göbekte topu etkili kullanamaktı. Kanat oyuncuları kullanmadığı zamanlarda Suarez ve Cavani'yi çizgilere yardıma göndererek kanatlarda sayısal olarak eksik kalmama gayretindeydi. Bu oyuncuların topsuz hareketliliği rakibin göbekteki oyuncularının yardıma gelmesini ve savunma yerleşimini bozmasını sağlıyordu ancak Uruguay'ın orta alan göbeği, bu alanları etkin kullanmaya müsait değildi. Artık müsaitler ve değişimin anahtarı da tam olarak burada.

Savunmadan hücuma en yüksek tempoda çıkabilmenin en önemli yöntemi olarak genelde hızlı futbolcular görülür. Ben burada hızlı konusunda bir ayrım yapmak istiyorum. Genel algı sprint hızı yüksek, topu hızlı şekilde taşıyabilen oyuncular üstüne. Ancak asıl fark yaratan etken bana göre topu stoperlerden itibaren alan orta alan oyuncularının hızı. Top ile ne kadar çabuk dönüyorlar? Eksenleri etrafında nasıl dönüyorlar? Sahayı ne kadar çabuk (derinlemesine) görebiliyorlar ve ne kadar çabuk düşünüp karar uygulayabiliyorlar? Bu etkenlerin hepsi iyi bir kontratak için elzem durumda ve özellikle 0-0'ın kötü sonuç olarak görülmediği turnuvalarda o anlık hücumların önemi daha da fazla.

Uruguay'ı yine ikinci bölgede basan, üçüncü bölgede ise maçın 60-70 dakikalık bölümünde sadece karşılayan bir takım olarak bekliyorum. Bunun amacı aslında rakibi savunmasıyla beraber sahada belli bir noktaya getirip Uruguay hücumcuları için uzun sprintlerle hareketlenebilecek ve topu kullanabilecek alanları açmak. Dezavantajı ise rakibin daha kalabalık bir şekilde Uruguay yarı alanına yerleşmesi ve top kaybında hemen basabilmesi. İşte tam da bu noktada Uruguay, yeni düzeni ile fark yaratabilecek konumda.

Kanatsız bir dörtlü kullanması bekleniyor Tabarez'in. Orta alan göbeğinde dört oyuncunun olması, rakibe karşı sayısal üstünlük ve daima boş bir oyuncu anlamına gelecek. Rakip stoper de Suarez ve Cavani'den ötürü yardıma gelemeyeceği için savunulması daha zor bir takım anlamına geliyor. Dar alan ve rakip presten bahsetmiştim, Uruguay'ın yeni orta sahasında beklenen dört oyuncusu da Avrupa standartlarında çok üst düzeye yazılabilecek pasörler. 



Lucas Torreira (Uruguaylı Verratti) ile başlayalım. Elemelerde hiç görev almayan, bu sezon inanılmaz bir patlama yaparak bana göre Jorginho ve Pjanic ile birlikte Serie A'nın en iyi üç pasöründen birisi oldu. Bu pasörlüğünün önemli bir noktası da topsuz oyunda inanılmaz bir sezgiye sahip olması. Doğru tercihler yapar, doğru noktaya hareketlenir ve daima top almaya müsaittir. Ayrıca iyi bir birebir savunmacısı. Serie A'nın ikili mücadele ile en çok top kazanan beşinci oyuncusu (ortalama bazda, Whoscored verilerine göre). Burada boyunun 1.68 olmasını da not olarak ekleyeyim. Bu meziyeti Tabarez'in ona ciddi bir rol vermesini olası kılan bir başka etken, zira orta sahada alan savunmasının yanı sıra şiddetli bir adam adama savunmaya da gidebilen bir teknik direktör. İyi bir şutör olan Torreira, kaleyi gördüğünde enteresan bir tehdit olabilir ve yakın gelecekte de üst düzeye bir transfer yapması fazlasıyla muhtemel.

İç oyuncuları olarak görmeyi beklediğim Bentancur ve Vecino da oldukça iyi pasörler. Özellikle Vecino kendisini bu noktada hem kısa hem uzun mesafeli paslarla daha net ayırt ediyor. Bentancur ise güçlü fiziği, top taşıma yetisi ile farklı görünmekte. Giorgian de Arrascaeta ise 10 numara pozisyonunda hem hızlı gelen topları olgunlaştırmak ile, hem de Suarez ve Cavani'nin açacağı alanlara girip sürpriz gol koşuları yapmakla görevli. Bacaklarının kısa olmasına karşın çok güçlü ve net bir ilk adımı olması, iyi bir fizik koordinasyonu beraberinde getiriyor. Çabuk hareket edebilmesi ve yetenek bakımından Dünya Kupası standartlarında hatta belki daha da üstünde olması da adam eksiltmede ve al-ver oyununda güçlü bir koz haline getiriyor. 

Zaten oturmuş bir savunma ve hücum tandemine sahip olan Uruguay için bu etkenler, varolan hücum ve dolayısıyla takım tehdidini geçmişe göre daha da öne çıkarıyor. Valverde, Nandez ve Sanchez, hatta Laxalt gibi alternatifler de işler sertleştiğinde veya daha çok defansif emniyet gerektiğinde kullanabileceği kozlar Tabarez'in. Maç planlamasında usta bir isim olması da Uruguay'ın bir diğer kozu. 

Bir hayli överek anlattığımın farkındayım, eksikleri de mevcut. Özellikle iç oyuncularının defansif katkısı, kanadı tek başına koruyan ve kadro standartlarının altında kalan beklere destek için çok önemli. Sol bekte düşünülen isimler olan Gaston Silva ve Martin Caceres, stoper orijinli oyuncular ve daima içe kayıp savunmayı üçleme hedefindeler. Ancak bu turnuvada kanatsız çıkacakları için bu pek mümkün olmayacak zira rakibi kanatta daha erken karşılamaları gerek. Bu konuda kaymalarda eleme boyunca eksik kaldılar ve elemelerde yenen gol sayısı bakımından dördüncülük ile yetindiler (ki genelde Güney Amerika'nın en az gol yiyen ve fırsat veren takımlarından Uruguay). Hazırlık sürecinde Tabarez'in üstünde duracağı en önemli şey bu olacaktır. Bir diğer problem ise orta alanda hem sayısal, hem de fiziken Uruguay'a cevap verebilecek takımlara karşı kanatlar üzerinden bir B planı üretememeleri. Gaston Pereiro gibi hücumda çok yönlü olan bir oyuncuyu kadroya dahil etmemeleri, Celeste için işlerin tıkandığı noktada can sıkıcı olabilir.

Ancak Uruguay'ın genel olarak iyi bir turnuva geçirmemesi için ortada bir sebep yok. Kamp dönemini iyi geçiren, fiziken diri gelen ve inanmış bir Uruguay'ın potansiyeli çok yukarıda ve Euro 2016'nın Portekiz'i olabilme potansiyeline dahi sahipler. Belki de en önemli şansları kadrodaki oyuncuların neredeyse tamamının (yedek santrafor Maxi Gomez'e dikkat, o da dahil) kariyerlerinin en iyi sezonlarını geçirmesi. Grupları da Mısır, Suudi Arabistan ve Rusya ile oldukça müsait. Sonuna kadar giderlerse şaşırmayın, ben şaşırmayacağım çünkü.

donderdag 5 april 2018

Salzburg | Tesadüften çok uzakta

2016, Amsterdam. Kişisel bir tecrübe. Ajax'ın her yıl düzenlediği Future Cup organizasyonu yine start alacaktı. Dünya genelinden davet edilen sekiz takımın katılımı ile düzenlenen U17 turnuvasına katılan ekiplerden birisi Salzburg'du. Dört günlük turnuvada Salzburg U17 teknik ekibi ve teknik direktörü Marco Rose ile birlikte hareket edip turnuva dışı zamanlarda da sık sık futbol hakkında konuşma şansı bulmuştum. Futbolun içinde bulunan ve hayatına profesyonel olarak devam etmek isteyen birisi için (yani benim için) epey önemli bir şanstı ve eşsiz bir deneyimdi. Ufkumu çok genişleten insanlardan birisi oldu, hala da irtibatta olduğum birisi Marco Rose. Aynı zamanda çok yakın zamanda daha da yükselmesini bekliyorum.

Fakat Salzburg tarafı için hikayenin enteresan yanı asıl bundan sonra başlıyordu.

Bir sonraki sezon U19 takımının başına geçen Marco Rose, yanına yardımcı olarak 1992 doğumlu Rene Maric'i aldı. Rene Maric'in hikayesi aslında kabaca özetlenecek bir hikaye değil ama yine de kısa ve öz anlatmak gerek. Üniversite öğrencisi bir blogger olarak futbola dair yazmaya başlayan Maric'in yolları enteresan birisiyle kesişir. O kişi o dönem Mainz'in başında olan Thomas Tuchel'den başkası değildi. Tuchel o dönemde Bayern Münih'i frenlemek için yeni stratejiler üretmiş ve bu stratejilerin ana akım medyada ne kadar yer bulduğunu görmek için gazeteleri ekip arkadaşlarına toplatmış. Kimsenin fark etmediğini gördüğünde hayal kırıklığına uğrayan Tuchel soluğu Internet üzerinde alır ve aradığını Maric ve arkadaşlarının blogunda bulur. Kısa sürede tüm ekibi mail yoluyla davet eden Tuchel, kendileriyle görüştükten sonra Mainz adına analiz görevlerine gönderme kararı alır. Maric'in de serüveni burada başladı ve sonrasında Salzburg'a kadar uzandı.



Salzburg 2017'de U19 takımlarının Şampiyonlar Ligi olan UEFA Gençlik Ligi'nde son dörde yükseldi. Yarı final ve final maçlarının oynandığı Nyon'a gidişleri sürpriz olarak görülse de aslında hiç de öyle değildi. Beklentileri taca çıkararak bir de Avrupa şampiyonu oldu Salzburg U19 takımı. Hem de City, PSG, Barcelona ve Benfica gibi takımları yenerek.

Altyapıdan A Takıma

O yaz Salzburg'da bir takım değişiklikler yaşandı. A Takım teknik direktörü Oscar Garcia Saint-Etienne'e transfer olurken ondan boşalan görev için düşünülen yegane isim Marco Rose oldu ve böylece Marco, iki yıl içinde U17'den A Takıma çıkmayı başardı. Yardımcıları da Rene Maric ve Marco ile U17'de de beraber olan Patrick Eibenberger oldu.

O U19 takımından sıçrama yapanlar ise sadece teknik ekiptekiler olmadı. Mevcut Salzburg A takımında ilk onbirde yer alan Amadou Haidara ve Xaver Schlager geçtiğimiz sezon Avrupa şampiyonu olan U19 takımının kilit adamlarıydı. Yine o takımın skor yükünü üstlenen Hannes Wolf, Patson Daka ve Mergim Berisha da üstyapıda süre almış isimler. Rose'nın ilk ayları aslına bakarsanız kolay geçmedi. Sezonu erken açan (Fenerbahçe eşleşmesinden hatırladığımız) ve doğal olarak istim üstünde olan Sturm Graz sezona fırtına gibi başlayıp liderliği almıştı Avusturya'da. Şampiyonlar Ligi'nde ise Rijeka'ya elenmişti Salzburg, ikinci maçta bunda biraz da Hüseyin Göçek pay sahibi olmuş olsa da.

Salzburg hem UEFA Avrupa Ligi hem de Avusturya Ligi için bir formül arayışındaydı. O formül ''ısrar'' oldu. 



Tam saha baskı

Kanatsız 4-4-2, yani 4-1-2-1-2 düzeni ile sahaya dizilen Salzburg çok kısa sürede Oscar Garcia'nın görece daha temkinli oyunundan sıyrılmayı başardı. U19 takımıyla bu düzenle başarıyı bulan Rose A takım düzeyinde de bu formülden vazgeçmedi. Rakip stoperlere başlayacak şekilde agresif baskı yapan, ön alana 7-8 oyuncuyla yerleşip baskı yapan bir takım yarattı. Hem iki stopere, hem de orta alanda ilk topu almaya çalışan iki rakip orta sahaya da üçer oyuncuyla basmaya çalışıyordu. Buradaki amaç belliydi. Topun kanada gidişini olabildiğince geciktirmek, rakibin merkezden hücum etmesini de imkansız hale getirmek. En sonunda da ortada topu kazanamadığı takdirde top bir şekil kenarlara aktarıldığında ise B planı devreye giriyor. Bekleri de prese çıkarıp havuza düşen topu almak. 

Tartışmaya açık olsa da Avrupa'nın benim nazarımda en etkileyici baskı takımını ortaya çıkardı sezon özelinde. Hücum oyuncularının gezginliği ve çalışkanlığı ise farklı şeyleri meydana getirdi. Dabbur, Hwang veya oynadıklarında Minamino ve Gulbrandsen. Dördü de önde basabilen, dördü de çalışkan ve dördü de kenarlara gelip pas organizasyonuna katkıda bulunabilen isimler. Santraforların kenarlara yanaştığı anlarda hem kanatlarda sayısal üstünlük yakalayan Salzburg, hem de orta alandan gelen koşucu oyuncularına alan açabiliyordu. Bu sayede yıldızını parlatan isimlerden birisi Valon Berisha oldu. Geçen sezon tüm kulvarlarda çıktığı 46 maçta 8 gol atan Berisha, bu sezon 40 maç baremine erişmeden 12 gol kaydetti. Bunlardan ikisi de Dortmund deplasmanında atıldı.

Zaafları var mı? Elbette var. Topun hızlı bir şekilde kenara aktarıldığı her pozisyonda savunma yerleşim problemleri yaşıyor, keza Ramalho'nun oynadığı sürelerde hem topu onun üstünden çıkarma, hem de onun arkasını savunmakta bir takım problemler yaşıyorlar. Bir örneği Sociedad deplasmanında Odriozola'nın etkinliği idi. 2013-2014 sezonunda Kadıköy başta birçok Avrupa deplasmanında müthiş futbol oynayan Ramalho'dan eser yok. Fakat Duje Caleta-Car ile yeni bir stoper potansiyeli çıkıyor, hatta çıktı bile. Fakat orta alanı o kadar tempolu, çabuk hareket eden bir takım için önde baskı ciddi bir silah. Özellikle aerobik özellikleri çok gelişmiş olan Haidara ve Samassekou gibi isimler, fiziki esneklikleri, güçleri ve hızlarıyla çok açığı hızlı sürede kapatıp top kazanmada etkisi olan oyuncular. 




Sonuç

Bu üstün pres özelliği, gençlik iksiri ve özellikle Schlager-Berisha ikilisinden aldıkları beceri ile ilerliyorlar. Şu ana dek bu baskıya da net bir çözüm bulunamadı. Avrupa arenasında yenilgisi yok Rose ve öğrencilerinin. Ne Konyaspor, ne Marsilya, ne Sociedad, ne de Borussia Dortmund. Lazio bulacak mı? Bu akşam ve önümüzdeki hafta göreceğiz bunu, fakat bir daha tur atlamaları şaşırtmaz beni. Sezon başındaki beklentim de aslında iz bırakmalarıydı, bu bağlamda çok da şaşırtıcı olmadı benim için.

Özellikle ülkesinde çok baskın olması beklenen takımlar için doğru bir örnek teşkil ediyor Salzburg. Seviye farkının ve rakiplerinin geriden top çıkarmada zorlanmasının meyvelerini tam saha baskıyla topladılar. 27 Ağustos tarihinde alınan Sturm yenilgisi, tüm kulvarlardaki tek yenilgileri oldu. Lig bitimine 8 hafta kala 8 puan farkla lider olan Salzburg, kupada da yarı finalde Mattersburg ile karşılaşacak. Avrupa'da da önünde Lazio engeli var. Özel bir takım var sahalarda, şiddetle tavsiye edilir...