zondag 22 november 2015

rapor | donny van de beek



birkaç yıldır düzenli olarak ayda en az 4-5 günümü ajax altyapı tesislerinde geçiririm. kimi zaman bazı oyuncuları izlemek, kimi zaman tanıdıkları görüp biraz sohbet etmek, kimi zaman ise tamamen keyfi biçimde maç izleme amacı ile. haliyle göze izlenen oyuncular dışında farklı oyuncular da takılır ve onları izlemeye devam edersin. bunlardan biri de ajax'ın geleceğini üzerine kurduğu oyunculardan olan donny van de beek.

u17 sürecinden itibaren sürekli olarak defansif orta saha, forvet arkası ve çift yönlü orta saha pozisyonlarında değişe değişe oynamış ve üç pozisyonda da faydalı olabilecek işlevlere sahip bir oyuncu. ajax'ın altın jenerasyonu olarak adledilen 96-97 grubunun 1997 doğumlu olan mihenk taşlarından bir tanesi. vaclav cerny ve abdelhak nouri ile birlikte üç silahşörleri oluşturuyorlar. ajax'a bu yıl dahil olan 1997'li kasper dolberg rasmussen ile birlikte o jenerasyondan a takım görmesi bana göre kesin olan kare ası oluşturuyor ayrıca. donny van de beek daha önce bir kez ajax a takımı maç kadrosunda yer alsa da henüz resmi bir maçta süre almadı. saydığım 4 oyuncudan sadece vaclav cerny'in a takım ile resmi maçlarda süre almışlığı var, vurgulamış olayım. 4 parametre ile kısaca van de beek'i anlatacağım. genel bir görünüm ve fikrim ile de noktalayıp akıllarda canlandırmış olmayı hedefliyorum. kenara yazın çünkü bağırarak geliyor.

fiziksel yetileri

boy olarak standartın üstünde ve 1.85 civarı ile iyi bir çatıya sahip. bacak kuvveti de gelişmiş ve şimdiden topa sürat verebilmesi ile birlikte ikili mücadelelerde de kendi yaş grubunda fark yaratıyor. elbette a takım düzeyinde devamlı oynayabilmek için orada kas gücü arttırması gerekecek fakat zaten kendi yapısına göre maksimum olan (a takım seviyesinde standart seviyede olan) bir patlayıcılığı var. o patlayıcılıktan ödün vermeden güç arttırımına gitmeli. üst vücudu ise ince. omuzlar geniş lakin güç kazanabilir hala. kilo olarak da boyuna göre hafif olmasından ötürü kuvvetlenmesi biraz sancılı bir süreç olabilir lakin önem verilmesi gerekiyor. 

fiziksel yeti sadece kuvvet ile sınırlı değil tabii. devamlılığı şimdiden üst düzey ve hollanda ligi seviyesinde rahatlıkla kendi temposuyla 90 dakika çıkarabilir. üst düzeyde maç oynadıkça bu alanda kendine de vites attıracaktır. kısa mesafede ortalama bir sürati var, çabuk hareket ediyor ve uzun mesafede daha rahat hızlanıyor, ama bir sürat canavarı değil. daha çok dar alandaki meziyetinden faydalanıyor.

teknik kapasite

buna yetenek diyoruz kısaca. bilekleri çok yumuşak ve atlet olmadığından bunu dripling esnasında kullanmasa da dar alanda kendisini kolay kurtarıyor. final pasları ve hücum akışkanlığını arttıran kilit paslarda şimdiden etkileyici düzeyde. kendisini pozisyonundaki futbolculardan ayıran en önemli nitelik ise son vuruşları. inanılmaz bir son vuruş soğukkanlılığı var ve özellikle ayak içi ile kusursuza yakın bir bitirici. ceza sahasına yakın oldukça (birazdan değineceğim) bu nitelik daha da değerli hale geliyor. iyi bir pasör olduğundan oyunun yönünü değiştirmekte de çok zorlanmıyor ancak genelde daha iyi bir pasöre tamamlayıcı olarak kullanıldı bugüne dek.

defansif tekniklere gelelim. yatarak müdahalelerde standart seviyede olduğunu vurgulayayım. ayakta kalarak topa yaptığı hamlelerde ise kendi yaş grubuna göre kusursuz. a takımda ise orta alanların daha çabuk ve tempolu geçildiği zamanlarda test edilecek. geçiş oyunları şu anda dahi zorlandığı bir konu çünkü savunmada, önde oynadığı kısımlarda en azından. o alanda çabuk davranmak gelişim kaydetmesi gereken noktalardan bir tanesi. ayak uydurabileceğini düşünüyorum. kenar ortalarına kafa vurmayı kendi yarı alanında havuza düşen toplara yükselmekten daha çok seviyor. cepheden gelen toplara çevre kontrolü yaparak tam verimli vurmaya da odaklanması gerekecek. 



taktiksel bilgi

kulüp içerisinde istisnasız her bireyin ona dair övdüğü en temel konu oyun aklı. oyunu kariyerinin sonlarına gelmiş bir futbolcu kadar iyi biliyor ve basit hatalar yaptığını hiç gözlemlemedim. en az elli maçını canlı izlediğimi düşünecek olursak bu iyi bir done onun adına. ya da benim dikkatimi çekmeyen sıkıntılar var, o da mümkün tabii.

açık alanları çok çabuk fark edip topsuz koşu yapan ya da arkadaşlarını buna yönlendiren bir oyuncu. kenarlarda bir duran top olduğunda bunun çabuk kullanılmasını isteyip hemen baraj ardına (korner bayrağı hizasına doğru) koşu yapıp top istemesi delillerden bir tanesi. rakip ceza sahasında da sürekli pas almaya müsait biçimde (kısaca bomboş) olması önem teşkil ediyor çünkü pozisyonuna göre oldukça skorer bir oyuncu. basketbolda sıkıştırılan oyunculara yardıma gelen ve pas alıp oyunun yönünü terse çevirerek boş oyuncuyu bulan akıllar vardır. van de beek de öyle biri. kenarda bir bek ya da kenar forveti toplu halde sıkıştırılmış olsa rahatlatma adına pas almaya gelir, alır ve oyunun yönünü çabuk değiştirir.

üç farklı pozisyonda oynayacak, üçüne de ayak uydurabilecek, pas arası okuyabilecek ve her daim doğru pozisyon alabilecek bir oyuncu. akıl olarak o yaş grubunda ondan iyi bir futbolcu olmadığını (çok beğendiğim youri tielemans dahil) düşünüyorum.

zihinsel kuvvet

dört parametreye farklı farklı şekiller vermemi mazur görün lütfen. bazen mental akıl, bazen zihinsel beceri, şimdi de zihinsel kuvvet diyorum. sonuçta hep aynı noktaya çıkmaya çalışıyorum. oyuncu sahanın içinde ne kadar var, işi ne kadar ciddiye alıyor ve benzeri konular. van de beek'in bu konuda tek sıkıntısı maçın içinde bazen fazlaca yer alması. rakiple hiç atışmaz ancak kendi takım arkadaşlarına bazen (konu içinde genelde haklı olsa bile) fazla aşırı biçimde çıkışır, sinirlenir. hakem ile de üzerine fazla vazife edinerek konuşur bazen. frenlenir diye umut ediyorum ileride.

sahanın içinde hep yer almasının olumlu tarafı konsantrasyonunu hiç yitirmemesi. maçlara iyi hazırlanması ve bunun yanında sporculuğun gerekleri içerisinde yaşaması. bir nokta da eksik saptamak. geçiş oyunlarını savunmakta sıkıntı yaşadığı kendisinin de beyan ettiği bir şey. ''hocalarım ile bireysel olarak bunun üzerinde çalışıyoruz'' şeklinde bir demeci var. ajax gibi her futbolcuya birey birey eğitim verilen bir yer ise bunu en iyi geliştirebileceği yerlerden.

sonuç

genel değerlendirme, sonuç, ne dersek diyelim. 4-3-3 ve benzeri formasyonlarda orta alanın her yerinde görev alır. 4-4-2'de ise orta dörtlünün merkezinde iyi randıman verir, kenarlarda ise zorunlu kalındıkça oynar. altyapıda 4-4-2 eğitimi almamış olması ise bir handikap teşkil edebilir. dennis bergkamp'a benzetilir ancak ben oyunu daha geride oynadığı için onu daha çok ajax'ın mevcut kaptanı olan davy klaassen'e benzetiyorum. benzer bir fiziksel yapısı ve benzer bir ''skor açlığı'' var ikisinde de. tek fark van de beek'in top becerisi ve teknik kapasite olarak a takımdaki selefinden daha iyi olması.

2014-2015 sezonunda ajax altyapısının en değerli oyuncusu seçildi. ajax ile 2020 yılına dek sözleşmesi var. çok yakın zamanda a takım maç kadrosunun parçalarından olacağına inanıyorum. ajax b takımı ile hollanda 2.lig, u19'da ise uefa gençler şampiyonlar ligi deneyimi var. ayrıca 2014 yılında u17 avrupa şampiyonası ikincisi olan hollanda takımının da bir mensubu. hollanda ve ajax'ı 1996-1997 grupları üste taşındığında güzel bir gelecek bekliyor, üstüne basa basa söylüyorum. van de beek de bu devrimin önemli parçalarından biri olacaktır.

@oguzhann10

dinsdag 3 november 2015

bartosz kapustka



yazı başlığını gören biri çok kuvvetle muhtemel ''ya bu bir yemek değil mi'' der. ben demiştim adını ilk adını duyduğumda. lahanayı hiç sevmeyen bir insan olarak kapuska'dan da doğal olarak hoşlanmadığımı belirteyim ayrıca. neyse, konumuz futbolcu kapuska. bu arkadaşın soyisminde ekstradan bir t var sadece, bunu da söyleyeyim.

bartosz kapustka yükseliş trendinde olan polonya futbolunun bel bağlayacağı isimlerden biri. arkadiusz milik, robert lewandowski ve grzegorz krychowiak gibi isimleri çıkardılar. bu oyuncuların yanında kamil glik, lukasz piszczek, jakub blaszczykowski ile wojciech szczesny gibi parçalarla sağlam bir iskelet oluşturdular. sırada da bartosz kapustka ve bartolomiej dragowski var. dragowski şahane bir kalecidir, onu da satır içinde vurgulamış olalım.

kapustka aralık 1996 doğumlu bir orta alan oyuncusu. 2014 yılında henüz 17 yaşındayken polonya ligi'nde ilk maçlarına çıktı. ondan da bir yıl sonra a milli takım davetini kaptı. u19'dan sonra u20 ve u21'i atlayarak direkt a milli takım oyuncusu olmasını da kayda geçelim, dursun. şu an cracovia krakow oyuncusu ancak yakın zamanda avrupa yapacaktır, tahmini fiyat 5 milyon euro olmak kaydıyla. fazla uzatmadan oyuncuyu çok kısaca tarif etmeyi uygun buluyorum.

tempolu, hızlı ancak dayanıklılık arttırması gerekiyor. fiziki gelişimi tamamlanmamış ve kalınlaşabilir. alper potuk'un ayakları iyi olanı olarak tarif ederim genellikle, yere sağlam basıyor ama daha da irileşebilir. topa yön verebiliyor, derin top atabiliyor, bunun yanı sıra da kısa pasları net yapmakla birlikte şutu da olan bir futbolcu. topla driplingi ekleyince de iyi bir silah haline geliyor. hem iç, hem de kanat oyuncusu olaran işlevi var ve olası bir euro 2016 macerasında dikkatle izlemenizi önerir, saygılarımı sunarım.

zaterdag 10 oktober 2015

salı paris'e gidelim mi?

2 ay önce blogun taslaklarına yazdığım bir yazı vardı. sonra çok karmaşık bir anlatım şekli olduğu için o yazıyı taslaklara bırakıp hollanda maçı sonrası twitter'da üç beş kelam ve bir caps ile türkiye'nin en iyi üçüncü olabileceğini anlatmaya çalıştım. bitime sadece 1 maç kala bu ihtimal hala baki. üstelik artık gruplar da netleşti. anlatması daha kolay, bu yüzden yine de yazmaya karar verdim. belki bir umut, umuttur insanı yaşatan.

uefa en iyi grup üçüncüsünü belirlemek için tüm grup üçüncülerini alt alta sıralar ve alınan puanlara göre oradan en iyi üçüncüyü belirler. bir adet beşli grup olduğundan onlar daha az maç oynadığı için haksız rekabet oluyor tabii. bunu engellemek için altılı gruplardaki grup sonuncularına karşı oynanan maçlar en iyi üçüncülük değerlendirmesine alınmıyor. bundan ötürü şu oluyor.

biz a grubu takımıyız. 15 puanımız var. izlanda'yı yenersek 18. kazakistan grup sonuncusu olursa altı puanımız silinecek, 12 puanımız olacak yani. letonya grup sonuncusu olduğunda ise 2 puanımız silinecek ve 16 puan ile sıralamaya gireceğiz. tabii bunların hepsi izlanda'yı yenersek.

şimdi kısaca kalanını açıklayalım. b grubunda üç takımın üçüncü olma ihtimali var. herkes sonuncuyu sürekli yendiği için en yüksek puanlı ihtimalle tavan puanı belirleyelim. aynı zamanda en olası ihtimal. bosna'nın kıbrıs deplasmanında kazanması. mevcut puanı 14, kazanırsa oldu 17. 6 puanını sildiğinizde 11 puan ile değerlendirmeye girecek.

c grubunda slovakya ve ukrayna (19'ar puan) var. ikili averajda slovaklar ukrayna'nın önünde olduğundan slovakya'ya lüksemburg deplasmanında kazanmak euro 2016 bileti için yetecek. ikisi de kazanırsa (maksimum puan) ukrayna üçüncü olacak. o yüzden onlara bakalım. ispanya'yı yenerlerse 22 puan, 6 silinince de 16. grubun sonuncusu olma adayı iki takımı da iki kez yendiler zira. sürprizler olursa zaten bu maksimum puan düşecek ve daha az puanla değerlendirmeye girecek bu takımlar.

d grubu üçüncüsü almanya'nın gürcistan ile en kötü berabere kalıp bileti alacağını varsayarsak polonya ya da irlanda'dan biri olacak. ikisinin de maksimum puanı aldığı opsiyon tabii ki beraberlik, çünkü şu an da aynı puandalar. polonya averaj ile euro 2016 yapacaktır bu durumda (ikilide eşitler). irlanda da 19 - 6 (cebelitarık puanları) eşittir 13 ile değerlendirmeye girecektir.

e grubunda üçüncülüğü garantilemek için slovenya'ya san marino deplasmanında bir puan dahi yetiyor. slovenya en iyi grup üçüncüsü değerlendirmesi için maksimum puanına erişti çünkü san marino deplasmanında alacağı puanlar bu değerlendirmeye alınmayacak. yani şu anki puanı 13'ten iç sahadaki san marino galibiyetini sildiğimizde değerlendirmeye girecek puan adedine erişmiş oluyoruz (10).

f grubunda macaristan 16 puan ile grup üçüncüsü oldu. grup sonuncusu yunanistan'dan sadece bir puan aldılar ve hesaplamaya 15 puan ile girecekler.

g grubunda rusya ve isveç mücadelesi var. rusya kaybetmediği sürece euro 2016'da. evinde karadağ ile oynuyor. ikisi de kazanırsa max puan oluyor ve bu durumda 18 puanla üçüncü isveç oluyor. sonunculuğu garantilenen moldova'dan 6 puan alan isveç 12 puan ile değerlendirmeye alınır.

h grubunda ya hırvatlar ya norveçliler üçüncü olacak. norveç'in puanı 19. hırvatistan'ın 17. norveç son maç garantilemiş italya'ya gidiyor. hırvatistan ise malta'ya. hırvatistan muhtemelen kazanır ve 20 yapar. norveç kazanamazsa üçüncü olur. en yüksek puanlı ihtimalde 20 puanlı hırvatistan üçüncü olur. malta maçları silineceğinden 14 puan ile değerlendirmeye girer.

I grubunda zaten kimseden puan silinmeyeceği için 12 puan ile danimarka girecek hesaba.

bu anlattıklarımı tabloya (aşağıdaki tabloda slovenlerin san marino'yu yeneceği varsayıldı) dökecek olursam en yüksek puan ihtimali ile grup üçüncüleri geliyor.




gelelim bizim grubumuzdaki ihtimallere.


izlanda'nın bizi yenme ihtimali bırak en iyi üçüncü olmaya çabalamayı, play-off oynarmıyız sorusunu dahi akıllara getirir. o topa girmedim. gördüğünüz gibi. yukarıdaki tabloda tüm takımlarla en az denk puana erişmek için tek ihtimalimiz var o da kazanıp kazakistan'ın da letonya'yı yenmesini beklemek. bu ihtimalde (eğer ispanya'yı yenerlerse) ukrayna ile denk puana ulaşacağız ve averaj onlardan yana olduğundan onlar en iyi üçüncü olur. kısacası, direkt olarak euro 2016'ya gitmek için şu üç skora ihtiyacımız var.

  • Ukrayna İspanya'yı yenmemeli.
  • Kazakistan Letonya'yı yenmeli.
  • Biz İzlanda'yı yenmeliyiz.
en iyi üçüncü olamadığımızda ise şu olacak. en iyi üçüncülerin ayrı tutulduğu biçimde kalan 8 takım play-off oynayacak. uefa'nın garip bir hesaplama yöntemi var ve o yöntem ile takımlar sıralamaya konup en iyi dört takım birbirinden korunuyor. o sıralamayı (son oynanan maç öncesi versiyonu ile) ŞURADA bulabilirsiniz. 

en olası gördüğüm dağılım ile şöyle bir şey bekliyorum.

en iyi üçüncü : macaristan
8 takım : ukrayna, türkiye, bosna, irlanda, slovenya, isveç, norveç, danimarka
seribaşları : ukrayna, bosna, danimarka, isveç
seribaşı olmayanlar : irlanda, norveç, türkiye, slovenya

bu en iyi üçüncülük olayı konusunda şansımıza dair fikrimi merak ediyorsanız, bence düşük ama ihtimal var. 2 ay evvel hesaba başladığımda ''yok artık'' diyordum ama bitime çok az kala hala ihtimal varsa o ihtimali de gözardı etmemek gerek.

elimden geldikçe bilgilendirmeye çalıştım. yazı uzun oldu ancak en azından tüm soru işaretlerini giderdiğimi umuyorum. salı akşamı her şey gönlümüzce olur umarım. selamlar.

oğuzhan
@oguzhann10


woensdag 7 oktober 2015

rapor | ivan saponjic



sırtı dönük oyunda uzmanlaşmış santrforların avantajları çok fazladır. hele hele hareketliyse ve çizgilere kadar gelip top alabiliyorsa. o topu aldığı anda 4-5 saniye ayağında tutabilmesi bile takımın geri kalanının topa yaklaşmasına sebep olur. otomatikman o ''takım boyu'' olarak adlandırılan şey de kısalır. takım boyu nedir? en ilerideki oyuncu ve en gerideki oyuncu (kaleci dışında) arasında olan mesafe. bu ne kadar kısaysa paslaşmalar o kadar kolay yapılır ve top kaybı ihtimali azalır (becerikli bir takım iseniz). ayrıca top kayıplarında anında hamle yapmak için daha kısa mesafe kat ediyorsunuz ve top kapma ihtimaliniz kolaylaşıyor. rakibe daha az zaman veriyorsunuz sonuçta. git-gelleri daha kısa mesafede yaptığınız için daha eforlu yapabilirsiniz ve fiziken toparlanma süreniz de daha kısa olur. dönen topları alan takım olursunuz ve orta sahanıza da nicelik olarak yeterince hakimseniz zor maç kaybedersiniz. taraftara keyif de verirsiniz ayrıca.

işte ivan saponjic bu tarz bir forvet. fiziği sebebiyle altyapılarda da hep dikkat çekmiştir ve akranı luka jovic'in aksine ''hedef santrfor'' olarak yetiştirilmiştir. jovic ise daha çok dripling üzeri üreten, daha gezgin olan ve saponjic'ten farklı bir profile sahip olan biri. neyse, lafı uzatmayalım. konumuz saponjic. futbolcuları artık 4 değer üzerinden yorumlamayı uygun buluyorum. bu değerlendirme biçimini öğrendiğimden beri kafamda fikir oluşturmak daha kolay oldu. bu yüzden konsepti biraz değiştirip yeni bir formatla yazacağım saponjic'i. umarım yeterli olur.

fiziksel kapasite

dört değerin dördü de birbiri ile bağlantılı. fiziksel olarak (karın kası, bacak) güçlü değilsen kafa tekniğin ne kadar iyi olursa olsun sen o topa vuramazsın. saponjic fiziksel gelişim olarak iyi yolda. kendi yaş grubu için çok çok iyi, a takım düzeyinde ise iyi bir fiziğe sahip. fark yaratmak için de daha gidecek yolu var. bel gücü son derece iyi. top ve rakip arasına iyi girdiğinde o bel ile en kötü faul alıyor. aerobik özellik olarak gelişmiş olduğuna inanıyorum ve kendisi de buna inanıyor olsa gerek ki fırsat buldukça zor toplarda röveşata dener. bate'ye böyle bir golü var hatta. hızlanması gerektiğini düşünüyorum dar alanda. yani top ayağına geldiğinde ne yapacağına karar verip ona göre davranmak. tecrübe ile bu pozisyonları azaltacaktır. gerisi zaten kendi ağırlığı, ona yapabilecek fazla bir şey yok.

ikili mücadeleleri en kuvvetli stoperlerden dahi almak için de gerek omuz gerekse bacak gücünde kaydedebileceği aşamalar var. ivan son derece hareketli. her yere gelip top alır ve dayanıklılığı da iyi. ama süratli bir oyuncu değil. açık alanda etkili olamaz. ondan iyi faydalanabilmek için ya oyunu rakip yarı alana yıkacaksınız, ya da hücuma çıkarken takım halinde iyi çıkıp sırtı dönük oyunu üzerine setler oluşturacaksınız. bir örneğini yazının sonunda ''PS'' yazarak verdim.

teknik kapasite

daha basit bir tabir ile ''yetenek''. ayak içi ile pas, hem ayak içi hem de üstü ile bitiricilik, kafa vuruşları. bunların çoğunu üst seviyede yapabiliyor sapo. dripling becerisi yok, çok dar alanda pek etkili değil. bu yüzden yetenek olarak elit bir oyuncudan bahsedemiyorum. ancak yapması gereken temel işleri çok iyi yapıyor ve bu meziyetleri zaten ona üst düzeyde yetecektir. 

aslında daha çok detaya girilir ancak temel olarak oyuncuyu tanıtma amacında olan bir yazı için bu kadarı yeterli. örneğin cepheden gelen toplardaki kafa topu yüzdesi ya da kenardan gelen ortalardaki kafa topu yüzdesi gibi detaylara girmiyorum. olası bir transferde değinilebilecek konular olacaktır. ters ayak (yani sol) münasebeti de oldukça zayıf ve tamamen sağ ayağına odaklanılması gereken bir oyuncu. hünerleri o ayakta zira.



taktik bilgi

meali oyun zekası. partizan akademisinden yetişmiş bir futbolcunun futbol bilgisini sorgulamanın bana göre anlamı küfür etmektir. ancak ne düzeyde olduğunu konuşabiliriz. önde pres esnasında genelde iki stoperin arasını kapatıp stoperi topla driplinge veya ortadan pasa zorlayan biri. amaç rakibi uzun topa zorlamak ise santrforunun bunu yapması iyi bir temel atmaktır. ivan ayrıca daha agresif olup karşılamak yerine direkt rakibi zorlayan koşular da yapabiliyor. bu koşular da topa sahip olan oyuncuya yönelik, üstüne yani. 

oyununu sırtı dönük oynayabilmeye endekslemiş oyuncular genelde zeka olarak belli bir standardı yakalamıştır zaten. sadece sırtı dönük top almak yetmiyor. o topu aldıktan sonra gereken sabrı gösterip arkadaşlarını topla doğru biçimde buluşturmak ve bunu sürekli yapmak da bir meziyet. ivan saponjic'in üst düzey stoperlerin tercihlerini ve savunma biçimlerini öğrenmesi zaman alacak. bu da atlayacağı bir eşik. ancak futbol zekası oldukça gelişmiş bir santrfor olduğunu düşünüyorum.

ha bir de not düşeyim. ivan kardeşim ne olur çizgiye inen oyuncuları rahatlat. altıpasın içine girmek yerine penaltı noktasına çık, yüzde doksan boşta kalırsın yüzde seksen de golü yaparsın. iyi santrforları en iyi santrforlardan ayıran şeylerden biridir bu.

mental kalite

oyundan kopmaz, inatçıdır, hatta sertlik göstermekten çekinmez. henüz 1 yıldır düzenli profesyonel futbol oynayan saponjic'in baskıya karşı dayanıklılığını anlatabilecek bir veri yok elde. ilk defa maç kazanmanın gelişmenin önünde görüldüğü bir ortamda çünkü. daha takımının birinci santrforu olmadı, önemli maçlarda önemli süreler almış olsa dahi takımı ve taraftarı için rolü şu an hala ''küçük''. rakiplerin de yaklaşımı doğal olarak farklı. oyun olarak büyüdükçe ''önlem alınan'', ve ''üzerinde beklenti bulunan'' oyuncu olacaktır. 

özgüveni yüksek bir futbolcu olması ise bana göre önemli bir artı. altyapı çıkışlı futbolcuların üst düzey futbolda ayak uydurması gereken ilk şey oradaki adamlardan farkı olmadığını anlamasıdır. bunu anlayamayan oyuncular kaybolup giderler, anlayabilen oyuncular yeterli kaliteye sahipse barınırlar. ''büyük abiler'' ile kıyasla daha iyi olduğuna inanan ve bunu sahaya yansıtan genç futbolcu ise büyük oyuncu olacaktır. ivan şu an gözümde ikinci kategoride. bu kategoride olup da çok iyi bir futbolcu olunabilir.

sonuç

ivan saponjic'in çok iyi bir santrfor olacağını düşünüyorum. ama ''en iyi'' santrforlardan olacağını düşünmüyorum. robert lewandowski ve edin dzeko arasındaki farktır ivan saponjic. saponjic'in benim nezdimde maksimumu dzeko'dur, lewandowski olmak ise ayrı bir yeti, klas gerektirir. benzer özelliklerde olsalar bile lewandowski farklı klasın oyuncusudur. 

size dürüst olayım mı? ivan saponjic yerinde olsam, teknik adamı öğrensem ve fenerbahçe kadrosunu görsem partizan'da kalmayı tercih ederdim. ya da menajerime haber verirdim ve geçen yaz nabız yoklayan anderlecht'in hala ilgisi olup olmadığını sordururdum. yetiştirici ve zorlayan bir ortamda sürekli süre almak, bu süreyi alırken de dozunda ama iyi bir taraftar baskısıyla karşılaşmak bu tarz bir oyuncu için idealdir. mitrovic böyle attı adımını premier league'e. 

fenerbahçe ivan için ''yetiştirici'' bir ortam değil. en azından 108 yıllık tarihinde olmadı. artık bu genetiğin de değişmesi gerektiğini düşünüyorum o ayrı. belki de ivan'ın transferi buna yönelik bir adım olacak, ama her koşulda kendisi açısından bir risk olacaktır. sırf onun yerine kendimi koysam ben bu adımı atmazdım. fenerbahçe açısından ise bu yazıda bahsettiğim defoları üzerinde çalışıldığında ve gerekli süre verildiğinde son derece iyi bir transfer olur. o şimdiden katkı vermeye hazır, ve geleceğe yatırım amaçlı alınabilecek santrforlar arasında belki de en iyi 5-6 oyuncudan biri. 

PS : örnek mi? geriden uzun top, saponjic alacak, yanaşan orta saha oyuncusunu bulup ceza sahasına koşacak. orta saha birkaç saniye içinde bindiren kenar oyuncusunu bulacak, o da orta ile saponjic'i yoklayacak. böyle bir şey. 

oğuzhan
@oguzhann10


zaterdag 12 september 2015

Hedef | Kasımpaşa



Fenerbahçe bu sezon Shakthar’dan sonra en çok zorlanacağı bir rakibe konuk oluyor. Lige 2/2 ile başlayan İstanbul temsilcisi bu sezon üst sıraları zorlayacağının sinyalini daha ilk haftalardan verdi.

Transfer döneminde takıma önemli isimler katılırken, giden oyunculardan göze çarpan tek isim ise Babel. Gelenler ve gidenler tablosunu aşağıda bulabilirsiniz.


Kasımpaşa ligin ilk maçında deplasmanda Gaziantepspor ile karşılaştı.  Maç boyu iki takımda çok mücadele etti. Tabiri caizse kıran kırana geçen maçta,  55 dakika 10 kişi oynayan rakibini 80,89 ve 90+2. Dakika da attıkları goller ile 3-0 mağlup etti.

Antep’ten kazanarak dönen Paşa, geçen sezonun flaş ekibi Başakşehir’i kendi sahasında ağırladı. Baştan sona kendi kontrolünde götürdüğü maçı da 1-0 kazandı.

2/2 yapıp gol yemeden liderliğe oturan Kasımpaşa, 2 hafta sonunda puan alamayıp hocasını gönderen Gençlerbirliği’ne konuk oldu. Maç boyu net gol pozisyonlarını sonuçlandıramayan Paşa, kaleci Isaksson’un büyük hatası sonucu yediği golle 1-0 mağlup olup liderliği Fenerbahçe’ye devretti.


Kasımpaşa’nın oyun sisteminden/tarzından söz etmek gerekirse ana başlıklar halinde “ güçlü savunma “ ve “ hızlı hücumlar “ diyebiliriz. Defansif anlamda geçen seneki Fenerbahçe’yi anımsatıyorlar. 2 yeni transfer olan Omeruo ve Titi ikilisi tandemde, onların önünde ise geçen sezon stoper oynayan Donk görev yapıyor. Bu üçlü blok ile merkezden hemen hemen hiç açık vermiyorlar. Hatta zaman zaman Donk bu ikilinin arasına kadar girip savunmayı beşliyor. Ancak savunmanın kenarları için aynı şeyi söylemek pek mümkün değil. Hem burada oynayan Ferhat ve Veysel’in savunma yönü çok kuvvetli değil hem de önlerinde oynayan oyuncuların savunmaya yardımı çok fazla olmayınca Kasımpaşa için kenar savunmasının büyük handikap olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. 


İşin hücum kısmında iki kanat , bir 10 numara ve bir de santrafor kullanıyorlar. Sağ kanatta genelde Galatasaray’dan gelen Aydın forma bulurken solda ise Tunay Torun oynuyor. Bu mevkii için kulübede Del Valle hamle oyuncusu olarak dikkat çekiyor. Golcü noktasında ise Eren ve Adem büyük var. 10 numara ise tabii ki Oscar Scarione. Kanat oyuncuları sık sık topla içe kat ederek merkezde kalabalıklaşmayı sağlarken Oscar da zaman zaman forveti çiftliyor. Bu dörtlü özellikle hızlı hücumlarda ve takım halinde yapılan baskılarda çok etkili oluyor. Topun olduğu bölgeye üçlü, dörtlü baskı yapılarak rakibi gafil avlamaya çalışıyorlar. Nitekim Başakşehir maçında ön alanda yapılan baskı sonucunda gol geldi. Bu gole ait pozisyonu aşağıda izleyebilirsiniz.




Orta alanda ise Castro takımın beyni. Merkezdeki partneri Donk ile önündeki Scarione arasında mekik dokuyor. Takımın pas merkezi olan Castro dönen toplarda takımının en büyük kozlarından birisi. Donk ile mücadeleci bir ikili olan Portekizli takım için olmaza olmazlardan birisi. 


FENERBAHÇE NE YAPMALI ?

Öncelikle Paşa’nın şiddetli presine karşılık topa hakim olup, olası top kaybında kalesinde tehlike görmeyi engellemeli. Takımı öne çıkarırken oldukça dikkatli olunması gerekiyor çünkü Kasımpaşa ön oyuncuları süratli ve sürekli savunma arkasına koşu deniyorlar. Orta sahada eğer Diego oynamaz ise tüm kontrol Fenerbahçe’de olacaktır. Eğer aksi olursa bundan önceki maçlarda olduğu gibi merkeze hakim olmakta oldukça zorlanabilir. Ayrıca hücumda kaptırılan toplar geride büyük tehlike olacaktır. Bu yüzden gereksiz top kayıplarından sakınmak gerekiyor.

Hücumda ise rakip savunmayı kanatlardan delerek gole gitmeyi denemeli. Özellikle oynarsa Nani,Volkan ve Markovic’in oldukça etkili olmasını bekliyorum. Tabii bunlara cezası biten Caner ve Şener’i de eklediğimizde çok çok kuvvetli bir hücum gücü ortaya çıkıyor.

Fenerbahçe bundan önceki maçlarda yaptığı hücumda tabiri caizse mıy mıy hareket ederse pozisyon bulmakta oldukça zorlanacaktır. Özellikle Diego’nun sürekli topa basıp rakip savunmanın yerleşmesine müsaade etmesi olası gol pozisyonlarının yok olmasına sebep olmaktadır. Rakipler zaten olabildiğince kapanıyor, bir de üstüne yavaş hareket edilmesi rakibin ekmeğine yağ sürüyor.

Tempolu bol pozisyonlu ve gollü bir maç bekliyorum. Hatta gollü bir beraberlik çıkacağı düşüncesindeyim. Ancak olası kazanılacak 3 puan takıma büyük moral olacaktır. Umarım sahada doğruları yapan, iyi mücadele eden ve kazanan bir Fenerbahçe seyrederiz.


Ömer SELMAN

@omerselman1907



zaterdag 29 augustus 2015

Hedef | Antalyaspor

Hedef köşesinde bu hafta yaptığı transferler ile adından sıkça söz ettiren Antalyaspor var. Transfer dönemini oldukça hareketli geçiren  Akdeniz ekibi Eto’o transferi ile büyük sükse yaptı.


Gelenler – Gidenler tablosunu aşağıda bulabilirsiniz.






      Antalyaspor lige 2 galibiyet , 6 puan ile başladı. Ligin ilk maçında Başakşehir’i deplasmanda 3-2 yenerken, 2. Hafta kendi sahasında son dakikalarda bulduğu gollerle Gençlerbirliği’ni 3-1 mağlup etti.Bu karşılaşmalarda Eto’o attığı 3 gol ile dikkatleri üzerine çekti. Oynanan futbol açısından iki farklı Antalyaspor seyrettik. Öncelikle Başakşehir karşılaşmasından başlayalım. Karşılaşma boyunca oyunu kendi yarı sahasında kabul edip kontra ataklar ile gol kovaladılar. Nitekim attıkları ilk gol okullarda “Kontra atak nedir ? Nasıl yapılır?” dersine konu olarak anlatılabilecek güzellikteydi. 2 pas ile 9 saniyede kendi kalelerinden rakip kaleye gidip golü yaptılar. Mutlaka açıp izlemenizi tavsiye ederim. Rakibin kullandığı tüm kornerlerde olabildiğince bunu denediler. Lazarevic (Lazo) ve Eto’o , orta saha çevresinde arkadaşlarından gelecek top için tetikte bekliyorlar. Oyunu kendi yarı sahalarında kabullenmelerinden söz etmiştik. Rakip yarı sahada hemen hemen hiç baskı yapmayan Akdeniz ekibi top kendi yarı sahasına girdiğinde takım halinde topun olduğu bölgeye baskı yaparak topu kazanıp hızlı hücum arayışında oldular. Birçok kez başarılı olup gol pozisyonuna girdiler. Hızlı hücum imkanı bulamadıkları zaman ise ayağa oynayarak oyunu soğutuyorlar. Garanti pas öncelikli tercihleri. Kvesic (sol bek) , Ömer Kandemir (sağ bek) fırsat buldukça hücuma çıkmaya çalışıyor. Özellikle Kvesic isabetli ortaları ile dikkat çekiyor. 2 maçta da birer gole asist yaparak takımına katkıda bulundu. Aşağıdaki görselde Antalyaspor takımın maç boyu yaptığı savunmayı görebilirsiniz. Ayrıca ısı haritası ile oyuncuların maç boyu kendi yarı sahalarında bulunduğunu da görebilirsiniz.


       Kalabalık savunma ile maç boyu sadece 2 net pozisyona izin verdiler. Yedikleri ilk gol ceza sahası dışından kaleci hatası ile yenildi. 2. Gol ise çok ilginç şekilde karambolden golü yediler. Gençlerbirliği maçına da tıpkı Başakşehir maçına başladıkları gibi kendi yarı sahasında oyunu kabullenerek başladılar. 37.dakikada yenilen golden sonra çok farklı bir Antalyaspor izledik. Adeta kimlik değiştirerek oyunu rakip yarı sahada oynayan, önde baskı yapan, arkada boşluklar vererek risk aldılar. Maçın dönüm noktası ise 61.dakikada yapılan Emrah Başsan – Serdar Özkan değişikliği diyebiliriz. 2 asist yapan Serdar , takımının kazandığı 3 puana çok büyük katkısı oldu. Tabi önde oynamanın handikapı olarak arka tarafta çok fazla alan bıraktılar. Hatta skor 1-1 iken Gençlerbirliği kontradan 3-4 pozisyona girdi ama değerlendiremedi. Klasik tabirle “ atamayana atarlar “ efsanesi gerçekleşti. 




Bir paragrafta Samuel Eto’o ya açmak istiyorum.  Türkiye’ye geldiğinde göbekli fotoğrafları günlerce konuşuldu. Yatmaya geldi, top oynamaz 3 ay sonra gider deniliyordu. Bundan sonrası için konuşmak doğru olmaz ama şu 2 maçta bu insanları utandırdı diyebilirim. Top ayağına her geldiğinde faydalı işler yapmaya çalışıyor. Kibirden uzak sahadaki herkese karşı oldukça düzgün davranışlar sergiliyor. Onu izlemek hala büyük keyif..

Fenerbahçe ne yapmalı ?

Antalyaspor oyunu kendi yarı sahasında kabullenerek başlayacaktır. Fenerbahçe’nin mutlaka üretken olup kilidi erken açması gerekiyor. Aksi halde Eto’o , Lazo ve Emrah ile kontra ataklarda başı fazlasıyla ağrıyabilir. Maça Diego + Nani + çift forvet başlamanın kesinlikle yanlış olacağı kanısındayım. Zaten bu sistem ile orta sahada sürekli açık veriyorken rakibin ekmeğine yağ sürmek anlamsız olacaktır. Eğer Fenerbahçe golü erken bulursa rahat bir maç çıkartabilir. Tabii orta saha üstünlüğünü elinde tutmak şartıyla.  Skor tahmini yapmak gerekirse 3-1 Fenerbahçe kazanır diyorum. 


Ömer SELMAN

@omerselman1907


zaterdag 22 augustus 2015

Hedef | Çaykur Rizespor

Merhaba ,
Atromitos maçı ile başlatmış olduğumuz “ hedef “ köşesinde bu hafta Çaykur Rizespor var. Pazar akşamı saat 21:45’te Rize Atatürk Stadında Fenerbahçe’yi ağırlayacak olan Karadeniz ekibini dilim döndüğünce sizlere anlatacağım.  İlk kez böyle bir analiz yapıyorum. Bu yüzden oldukça heyecanlı olduğumu belirtmek isterim. Kusurlarım, hatalarım mutlaka olacaktır, bunları benimle paylaşırsanız çok sevinirim.

Öncelikle Rizespor’un bu yaz transfer döneminde neler yaptığını içeren tabloyu aşağıda bulabilirsiniz. Dikkat çeken transferlerden birisi elbette Ali Adnan’ın Udinese’ye transfer olması. Ancak Karadeniz ekibi Iraklı oyuncunun yerini yine bir başka Iraklı 94 doğumlu Dhurgham Ismail ile doldurdu. Potansiyel olarak Ali Adnan’ı aratmayacağı düşüncesindeyim.



Malumunuz yeni sezon başlayalı sadece bir hafta oldu. Bu yüzden Rizespor’un , Gençlerbirliği ile oynadığı mücadele elimizdeki tek done olarak gözükmekte. Bu karşılaşmada gözüme çarpanları sizlerle paylaşacağım. Rize takımı karşılaşmaya aşağıdaki 11 ve diziliş ile başladı.


                Maça başlayan kadroda ilginç tercihler göze çarpıyor. Orijini stoper olan ve geçtiğimiz sezonu sağ bek pozisyonunda geçiren Koray orta sahanın merkezinde görev aldı. Kariyeri boyunca santrafor pozisyonunda oynayan Chavelier,  sol kanatta Eren’in önünde kendine yer buldu. Devre arasında Chevalier – Sercan Kaya değişikliği ile hücumda bir tık daha etkili oldular.
                Karşımızda hücuma çıkmayı çok seven bir takım var. Ancak aynı şeyi savunma için söyleyemem. Nitekim karşılaşma sırasında sık sık 4-5 oyuncunun sürekli önde oynadığı, kalan oyuncularında geride savunmada beklediği tabiri caizse halı saha takımı görüntüsü vardı. Bunun sonucunda da zaman zaman takım boyu 60-70 metrelere kadar çıktı.
                Sayısal olarak çok hücumcu size hiçbir zaman çok pozisyon garantisi vermez. Rizespor’un maç içerisinde organize gelişen atak sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Bunların hiç birinde goller dahil net bir pozisyona girilemedi. İlk golde savunmanın büyük hatası + Ahmet ilhan’ın takipçiliği golü getirdi. İkinci golde 5 forvet ile baskı kurulduğu sırada savunmanın eline çarpan top penaltıyı ve beraberinde golü getirdi. Son golde ise gecenin olay adamı Kweuke, kişisel becerisi ile ceza sahası dışından düzgün bir vuruş ile 3 puanı takımına getirdi.


Yukarıda gördüğünüz gibi Rizespor’un öndeki 4 oyuncusu sürekli golü isteyen bunun için çabalayan bir mücadele sergiledi. Hücumda sürekli bu şekilde kalabalık olarak yer aldılar. Bu kalabalık grup top rakip savunmaya geçtiğinde gölge pres yaparak işin savunma kısmında pek aktif olmadı. Maç içinde defalarca yaşanan savunma – hücum kopukluğuna dair görseli aşağıda bulabilirsiniz.


Eren Albayrak için ayrı bir parantez açmak istiyorum.  Kendisini izlerken adeta Caner Erkin’i gördüm. Maç  boyu sol kanatta gitti geldi. Bir sol bek olarak takımının hücumdaki en önemli ayaklarından birisi oldu. Bunlardan birisi de aşağıda gördüğünüz gibi geriden oyun kurarak Kweuke’yi gol pozisyonuna sokuyor. Bunu maç boyunca defalarca yaptı. Fenerbahçe hücumcuları onu ne kadar az topla oynatırsa lehlerine olacaktır.


Rakip yarı sahada gölge pres yapıyor dediğimiz Rizespor kendi yarı sahasında ise özellikle taç çizgisine yakın noktalarda ikili, üçlü pres ile topu kapıp hızlı hücuma çıkma düşüncesindeydi. Aşağıdaki görselde de bunun bir örneğini bulabilirsiniz. Bu pozisyonda Deniz’e faul yapıldı ve sarı kart ile cezalandırıldı. Maç boyu 4-5 kez bunu denediler. Fenerbahçe’nin buna çok dikkat etmesi gerekiyor.


Fenerbahçe’nin hücumda üç büyük avantajı bulunuyor. Stoper ve bekler arasına atılan toplarda Rize savunması büyük sorun yaşıyor. Özellikle Eren’in hücuma verdiği desteğin handikapı olarak o bölgede çok boşluk veriyorlar. İkinci zaafları ise Viera ve Oboabona’nın çok dağınık ve savruk oynamasını söyleyebiliriz. Bu ikilinin ayrıca stop-pas özelliğinin hemen hemen hiç olmaması kendilerine gelen her topu gelişi güzel uzaklaştırmaları, akabinde kalelerine tekrar tehlike olarak geri dönüyor. Üçüncü ve en büyük zaafları orta saha ile savunma oyuncuları arasında çok ciddi iletişim kopukluğu ve alan paylaşım sorunu var. Gençlerbirliği’nin her iki golünde de ceza sahası içinde bomboş gol vuruşları yapılırken Rizesporlu oyuncular  izlemeyi tercih ediyor. Aşağıda savunma arkasına atılan toplar ve yenilen gollerdeki savunma hatalarını bulabilirsiniz.






Karadeniz ekibinin bir diğer zaafından söz etmek istiyorum. Rakip takımın kullanmış olduğu kornerlerde yay çevresine adam koymayıp altıpas ve penaltı noktası çevresinde kümelendiler. Gençlerbirliği 2 korner kullandı, bunlar birini kaleci Itandje yumruk ile uzaklaştırırken diğerinde yaya seken top kaleye tehlikeli bir şut olarak geri döndü. Fenerbahçe’ye karşı bu tip bir yerleşimde bulunurlarsa seken toplardan çokça tehlike yaşabilirler.


FENERBAHÇE NE YAPMALI ?

                Öncelikle savunma kısmından başlayalım. Rize’nin en önemli skor gücü tabii ki Kweuke. G.Birliği maçında Hikmet Karaman ile tartışıp kadro dışı kalan Kamerunlu golcü hocasından özür dileyerek takıma geri döndü. Sarı-Lacivertli takımın onu hücumda top ile buluşmasına engel olması gerekiyor. Oyun tarzı ile Fernandao’yu anımsatan Kweuke, Rize’nin hücumda her şeyi diyebiliriz.
                Rizespor orta sahasındaki Robin, Koray ve Sylvestre’nin Fenerbahçe orta sahası karşısında varlık gösterebileceklerini düşünmüyorum. Özellikle tempolu ve ayağa oynandığı taktirde orta saha çok kolayca aşılacaktır.
                Hücumda ise alanı iyi kapatarak önde baskı yapılması gerekiyor. Geriden iyi oyun kuramayan rakibe karşı önde baskı yapıp hücuma doğru çıkmalarına engel olduğu taktirde oldukça pozisyon bulunabilir. Özellikle Fenerbahçe’nin sağ kanadından yani Şener ve Nani ikilisinden oldukça iyi katkı bekliyorum. Kanatlardan yapılacak ortalarda Fernandao’nun etkili olmasını ve hatta gol bile atmasının sürpriz olmayacağını düşünüyorum.  Adettendir, bu kadar bilgi verdik bir de skor tahmini yapalım. Fener savunması bireysel büyük hata yapmaz ise bana göre gol yemez. En az da 2 gol bulur.

                Vakit ayırıp okuduğunuz için teşekkür ederim.




Ömer SELMAN

@omerselman1907







dinsdag 18 augustus 2015

hedef | atromitos

oldukça değerli birinin atromitos ricası üstüne bir düşünce belirdi bende. düşünce michael cox'un arsenal websitesinde sık sık yazdığı köşeden esinlenmiş bir düşünce, ben de benzerini kendi blogumda desteklediğim fenerbahçe özelinde yapayım istedim. yarın bir gün söz vermemekle birlikte bunun diğer takımlar için yapılmasını da muhtemel gördüğümü belirterek çok uzatmadan köşenin ismi olan ''hedef'' kısmına yönelmek istiyorum. çok da uzatmayacağım, kısa ve öz ifadelerle hedefin ne olduğunu ve nasıl pasifize edileceğini konuşmakta yarar var. ata yüzbaşıoğlu ( @atayuzbasioglu adresinden takip edebilirsiniz) kardeşimden de ön bilgi alarak koyuldum izlemeye, belli birkaç izlenimim var. başlayalım.

(peşinen not : içerik ve dil kullanımı anlamında kusurlar olursa affola. ilerleyen zamanlarda köşe ilerledikçe somut bir gelişim elde etmeyi umuyorum)

karşımızda ordiner bir kontratak takımı var ve belli pres planları var. aklıma ilk olarak viktoria plzen takımını getirdiler açıkçası, bu şu anlamı taşıyor. eğer ki fenerbahçe belli oranda kendi futbolunu oynamaya çalışır ve rakip yarı alanda 6-7 kişi ile yerleşip pas kanalı odaklı bir pres yapmaya çalışırsa (ki takım bunu oynamaya çalışıyor) atromitos'un merkezdeki ikilisini ne olursa olsun izole etmesi gerekecek. izole etmekten kasıt olabildiğince en az birebir karşılayıp ek olarak hazırda boş bir adam tutmak. blokları net olarak birbirinden ayırt etmek mümkün bu takımda, fazla geçişleri yok. kısaca blokları ve yerleşimlerini anlatmaya çalışacağım. (görsel için ata kardeşime teşekkürler)



4-1-4-1 şeklinde rakip karşılamaya çalışan hatta kimi zaman bunu ön libero olarak kullandıkları oyuncuyu da iki stopere yaklaştırarak 5-4-1'e çeviren bir takım dizilişine sahipler. ileride tek bıraktıkları napoleoni genelde yalancı baskı bile yapmadan öylece topu takip edecek biçimde hareket eder, bu rotada hafif tempo koşar ve rakibe bir şekilde bu ilk 50 metreyi geçirmeye çalışırlar. sonrasında 1-2.bölge arası bir noktada daralıp top kapmayı ve kaptıktan sonra o topu fernando usero'ya çıkarmaya çalışırlar. çıkaramazlar ise genelde sol forveti hedef alacak biçimde uzun çıkarlar. usero pas bağlantısıdır ve birebirde iyi almak önem arz eder. alamazsa zaten uzun çıkarlar ki ön dörtlüleri fiziksel olarak fenerbahçe'ye sıkıntı yaratmayacağı gibi daha çok koşu yolu oyuncularından kurulu bir dörtlü.

velhasıl, başakşehir'den farkları hücumda hem biraz daha az yetenekli olmaları hem de net bir hedef santrfor ile oynamamaları. santrfor stefano napoleoni dışa çıkıp alan yaratma meziyetlerine sahip olsa da sırtı dönük oyun anlamında da çok şey katabileceğini zannetmiyorum. havadan şansı olduğuna ise hiç inanmıyorum, onlara kenar ortalarında topa vurma imkanı vermek savunma hatası olur. ''tuzağa düşmeyeceksin''. mevzu bu. aik maçında aik'in daha ilk 2 dakikada yaşadığı gibi iki stoper dışında tamamen hücuma çıktığı bir an verirsen gayet çabuk çıkıyorlar. marcelinho'nun orta çizgiye yakın konumda top alıp 7 saniyede son çizgiye inip orta yaparak asist yapması tesadüf değil, planları bunun üzerine kurulu.



savunmada genelde çakılı, sol bek hariç çıkmayı düşünmeyen ve en azından 4 oyuncu tutmaya çalışan bir düzen içerisindeler. ön dörtlü ile bağlantıyı kesip usero'ya top aldırmadığın anda top kaybetmeye müsait bir takım olduklarını düşünüyorum. bu yüzden rakibin sık sık kullanmaya çalışacağı ''şok pres'' silahını fenerbahçe'nin uygulaması pek de sağlıksız bir fikir olmayacaktır. sonuç olarak ani top kaybı ve akabinde savunma setine yerleşememekten kaynaklı panik savunmaların en büyük düşmanıdır.

sert bir takım değiller. ön alanlar özellikle işin kuvvet kısmında aksayan, daha çok ayakları ve süratleri ile açık alanda oynamayı seven oyuncular. bu defoyu örtmek için genelde kompakt ve kendi yarı alanlarına yerleşik bir oyun oynarlar. yapacağın şey uzun topa zorlayıp ilk topları da sürekli olarak alarak rakibin hatlarını koparmak. çabuk, dikine yapılmış paslar ile de yetenekli ayaklarını kullanarak rakibin ''kopmuş'' hatlarının arasını iyi işleyip topları kullanmak. ha bir de ekleme yapayım, inanılmaz kolay korner ve duran top veriyorlar. bunları da genelde savunmakta zorlanıyorlar. dengesiz bir ceza sahası içi yerleşimi olduğundan özellikle ceza sahası dışından ivmelenerek gelen oyuncuları savunmakta zorlanıyorlar. bruno alves ve abdoulaye ba başta olmak üzere fiziksel mevcudiyetini kullanarak rakip ceza sahasına koşu yapıp havaya çıkan futbolcuları iyi izleyelim.

sözün özü, defansif, kontra atak odaklı ve dengimiz olmayan bir takım ile eşleştik. fernando usero ve marcelinho ikilisini kopardığınızda dişlilerin aksadığını görmek söz konusu. bisikletten zincirini kopardığınızda ne kalır sonuçta. usero'nun pasör niteliğinden bahsettik, pitu da ara ara yanaşıp top almaya çalışır işler sakata geldiğinde. o da bir alternatif olsun. marcelinho koşu yolu oyuncusu. sol ayağı ile içe dışa çalım atar ancak ters ayağını hiç kullanmaz ve driplinglerdeki değişimi yapamaz. yapsa bile sol dışı ile dener. solunu kapat, onu kapat. solunu kapatma, yakın oynama, başını belaya sok. ya o ya o.

tur şansını yüksek görüyorum. tuzağa düşmeyeceksin, sert olup kendin bitireceksin işi. zaten daha yetenekli bir takımsın, saha içi yerleşimini de onlardan iyi yaparsan kaybetme şansın yok. fenerbahçe bu turda elenecekse kendisi elenecek, rakip saygı duyulacak işlere imza atan bir düzen takımı olmasına rağmen. fenerbahçe'ye bol bol şans diliyorum.

DİPNOT : sezon başı, resmi maç adedi iki. atromitos'a dair BU SEZON itibari ile çok da sağlıklı bir görüntü elde etmek zor, benimkisi ''olduğu kadar'' şu an için. profesyonel de değilim zaten, göz sıradan bir futbol izleyicisi gözü.

oğuzhan oğuz
@oguzhann10


maandag 6 juli 2015

oyuncu raporu | tonny vilhena


Profil
Tam adı ile Tonny Trindade de Vilhena, 1995’in ilk günlerinde Hollanda’da Angolalı bir baba ve Hollandalı bir annenin evladı olarak dünyaya geldi. Futbola küçük yaşta kaydolan Vilhena, henüz 8 yaşındayken Feyenoord altyapısına girdi. Hollanda alt yaş milli takımlarında önemli roller üstlendi, 2011 ve 2012’de üst üste iki kez Avrupa şampiyonu olan Hollanda U17 Milli Takımı’nın kritik parçalarındandı. Henüz 17. yaş günü yeni geçmişken ilk kez A Takım formasını bir Venlo maçında giydi. 2011-2012 sezonunda 6 maçta forma giyen Vilhena, esas patlamayı bir sonraki sezon yaptı.
2012-2013 sezonundan bahsediyorum. Toplamda 30 maça çıkan Vilhena, 4 gol kaydetti ve üstelik kariyerinde ilk kez Hollanda A Milli Takımı’na davet edildi. Hiç süre alamasa da, o yaşta orada bulunması büyük bir olaydı. Baskı altında oynamak zorunda kalan, ve buna genç yaşta alışmış olan oyunculardan birisi Vilhena, biraz yokluktan ötürü de olsa. Feyenoord’da ilk kez ilk 11’de başladığı maç son derece sert bir deplasman olan Twente deplasmanıydı, ve harika bir futbolla takımının 2-0 kazanmasında pay sahibiydi Vilhena. Ertesi sezon A takım bazında ilk golünü AZ Alkmaar’a yine deplasmanda attı.
Ailesi ile birlikte bir sportif plan çizdi ve Feyenoord’da ilk profesyonel sözleşmesini imzalarken bu rotası, planlaması övgü aldı. Avrupa kulüpleri çok erken teklifler yaparken Vilhena, Feyenoord’da kalıp orada iyice sivrilmeyi tercih etti(aynı takımda oynadıgı Karim Rekik ve Kyle Ebecilio’nun aksine). 94 jenerasyonu ile birlikte oynayıp çıktı Vilhena, 95’li olmasına rağmen. Yaşça büyüklerle oynadı üstün yetenekleri sayesinde, gelişimi hızlandı ve şu anki haline ulaştı.
Tarz
Ofansif nitelikleri daha baskın olan bir orta saha oyuncusu Tonny Vilhena. Edgar Davids ve Steven Gerrard gibi futbolcularla kıyaslanması maç kazanma arzusu, istek ve nitelikleriyle alakalı. Feyenoord’da üçlü orta sahada kesicinin yanında sol iç olarak görev alıyor, profili ise maçtan maça değişiyor. Bazen hücum hattına en yakın adam oluyor, bazen ise çift yönlü görev alan oyuncu olmak zorunda kalıyor. Her ne kadar ofansif olarak daha başarılı bir futbolcu olsa da, oyunun iki yönünde de etkileyici işler yapabilecek bir oyuncu aslında tarz itibariyle.
Güçlü Yönleri
Öncelikle boyuna göre çok güçlü olduğunu belirtmek gerek. Kuvvetinin yanında ekstra olarak içinde bir güç var. Arzulu, agresif ve kaybetmeyi sevmeyen bir yapıda. Bu yapısı zaman zaman aşırıya kaçıp gereksiz fauller ve kartlar görmesine sebep olsa da, genel itibariyle oyununa daha çok olumlu yansıyan bir nitelik. Feyenoord kulübü ve taraftarıyla bu anlamda psikolojik olarak iyi örtüştüğünü belirtmekte fayda var. Defansif anlamda ön alan baskısını iyi yapabilecek nitelikte. Mücadele gücü yüksek ve ikili mücadeleleri de kolay kaybetmiyor, yılmıyor.
Esas meziyeti ise toplu oyunda ortaya çıkıyor. Çabuk top kullanabilen, hızlı düşünen ve hedefi daima sahayı dikine kat etmek olan bir oyuncu ( pasla ya da dripling ile). Bu yüzden, hücuma en yakın olan orta saha oyuncusu olarak oynaması daha mantıklı görünüyor göze, hem temposu hem defansif kabiliyeti hem de ofansif orijinli bir oyuncu olmasından sebep. Sol ayağı ile son derece etkileyici paslar çıkarabiliyor Vilhena, kısa, orta ve uzun mesafeli olarak, hem hücum geliştiren hem olgunlaştıran hem de bitiren cinsten. Hamle hızının yüksek olması bir yana, ilk top kontrolü üst düzey ve bu sayede hem baskıdan daha kolay kurtulabiliyor hem de eşleşme avantajını ele geçiriyor.
Tabi bu nitelikleri teknik adamlar daha farklı biçimde de kullanabilir. Savunma önünde top alan ve dağıtan oyuncu rolünü de alabilir ilerleyen yıllarda. Tıpkı Andrea Pirlo’nun iki fiziksel kabiliyeti üst düzey oyuncunun gerisinde top dağıtan, ilk topları alan ve rejisörlük yapan rolü gibi. Teknik adam tercihlerine bağlı ancak hem fundamentalı hem de arzusu ile orta alanda birçok role uygun olabileceğini düşünüyorum.
600x400-kd-1266021
Zayıf Yönleri
Kısa bir oyuncu olması (1.72) onu hava toplarında sıkıntılı bir isim haline getiriyor. Zamanlamasının da pek iyi olduğu söylenemez. Ayrıca bölgesindeki bir oyuncu için ters ayak münasebeti henüz beklenen seviyede değil. Size sorunu giderilecek bir sorun değil haliyle; ancak defansif anlamda ikili mücadelelerini bir kenara bırakacak olursak, yatarak müdahalelerinde topu tutturma konusunda da bir standart yakalamış değil. Ters ayak münasebeti ve bu tip defansif ilk hamlelere odaklanır, halihazırda iyi olan özelliklerini de üst düzeyde fark yaratabilecek kıvama getirirse (ki buna yakın aslında), gelecek parlak.
Dipnot olarak skor yapmasını, uzaktan ve yakından kaleyi daha fazla yoklaması gerektiğini belirtmekte yarar var. 26'sı kenardan gelme olmak üzere 86 lig maçına çıkıp sadece 10 gol kaydetmesi (8 de asisti var) çok da olumlu bir istatistik değil. Georginio Wijnaldum gibi (benzer boy-kuvvet orantısına sahipler, hatta Vilhena yaş kıyası yapıldığında daha kuvvetli) kariyeri ilerledikçe gol koşusu yapmayı öğrenmeyi odak noktası haline getirmeli. Kale önünde istatistiksel olarak gelişmesi gerekecek.
Transfer Durumu
2016 yılına dek sözleşmesi var Feyenoord ile ve süre almak için artık kulübünden ayrılmak istiyor. Yeterli şansı bulamadığına inanıyor. Kariyer planlamasını ailesi ile birlikte çok seçici yapan biri Tonny. Doğru planı sunan bir takım ile kaderini birleştirmesi olası (bu Feyenoord da olabilir, başkası da). Yeni sezon hazırlık kampında kendi taraftarlarının saldırısına uğraması, ayrılma fikrini daha da baskın hale getirmiş olabilir diye de not düşelim.
Gelecekte Ne Olur?
Hollanda Milli Takımı’nda henüz süre alamadı ama davet almışlığı var. Sneijder gibi oyuncuların izinden gidip çok genç yaşta A Milli Takım’a davet edilip o havayı soluması önemli bir veri. Feyenoord’da form yitirdi ve kesik yedi ama bunun potansiyeli ve yeteneğinden bir şey eksilttiğine inanmıyorum. Tonny mentalitesindeki bir oyuncu bu sıkıntılardan en iyi şekilde çıkacak kapasitede. Davids ve Gerrard benzetmeleri boşuna değil, her iki oyuncudan da bir şeyler taşıyor repertuvarında. En azından Avrupa'da başaltı düzey sayılabilecek takımlara kadar çıkabilecek bir oyuncu potansiyeli taşıdığına inanıyorum.
oğuzhan
@oguzhann10

maandag 29 juni 2015

diego ribas | bir büyük soru işareti


geldiğinde bayağı büyük bir misyon yüklenmişti ki ben de açıkçası bu misyonu yükleyenlerden biriydim. sebebi ersun yanal'ın ona uygun bir düzeni bulma ihtimali ve o inanılmaz tek düze, bilek becerisi ve yetenek düzeyi minimum olan takıma birden ilaç gibi gelme ihtimaliydi belki de. şöyle düşünün. adamın biri yaklaşık olarak 10 yıldır yıkanamıyor ve birden biri ona duşun yolunu gösterip eline de hacı şakir for men veriyor. öyleydi durum, yeteneğe hasretti taraftar ve sorgu sual olmadan çoğumuz diego transferine sevinmiştik.

ersun yanal'ın 4-1-2-1-2 girişimleri 2-3 maçtan sonra yerin dibine sokulmuştu ki bu bile kamuoyu tutarsızlığının kanıtıydı. diego'dan en iyi verim alınacak düzen oydu ve doğru oyuncularla oynandığı takdirde inanılmaz işlevseldi. neyse, sabır gösterilmedi ve belli sıkıntılar da yaşandı kapalı kapılar ardında. yerine diego'yu iki yönlü orta saha oyuncusu sanıp ondan merkezdeki ikiliyi tamamlayıp iyi savunma yapmasını bekleyen bir teknik adam geldi göreve. ben hayatımda böyle büyük bir futbol katliamı görmedim. diego'yu böyle bir oyuncu sanması demek 3 tane yanaşmayan, savunma etkinliği bek takibi (bir yere dek) sınırlı oyuncu ile ileride oynamak demek. 3 forvetin arkasına 3.orta saha misyonu ile diego'yu yerleştirirsen sonu bu olur.


Şurada ilk baskıdan Galatasaray topu çıkarır çıkarmaz 5 Fenerbahçeli oyundan düşüyor ve daire içindeki oyuncu topu rahatça kullanabiliyor. Allahtan topu alan oyuncu meziyeti işin o kısmında olmayan Umut Bulut'tu.


Geçiş oyununu savunamamakla kalmayıp seken topu da alamayan ve doğru yerleşemeyen Fenerbahçe bu sayede sekeni Selçuk İnan'a verip şutu attırıyor. İyi ki Volkan formdaydı.

sözün özü şu. diego'yu merkezdeki üçüncü oyuncu olarak kullanacaksan geçişte en azından 2 kişi ile savunabilmek ve sekenlere hakim olabilmek için üçüncü bir orta saha oyuncusuna ihtiyacın var. topal da hücumdayken stoperlere çok yaklaştığı için diego olunca merkezde tek kalıyorsun, bu yüzden o ikinci oyuncu lazım. ya da çok üst düzey bir kanat oyuncusu olmalı ki hem skor-asist anlamında ciddi katkı yapacak, hem de bu saydığım işlerde ortalama üstü katkı verecek. jose mourinho'nun ramires'i ve hatta willian'ı evirmesi de sırf bu yüzdendir. lakin burada fenerbahçe kadrosunda bu işi yapmaya en uygun oyuncu olan alper potuk'u kullandığınızda yeni bir sıkıntı meydana geliyor. GOLÜ KİM ATACAK?

daha doğrusu ceza sahasında dikkati kim dağıtacak. terste sow ile bu sorunu çözersin, eyvallah, bu bir opsiyondur. lakin elzem olan ''kenar yaratıcısı'' profiline uyan nani'yi transfer ettiğin takdirde bu taca çıkacak. nani gibi işi daha çok ceza sahası dışında oynamayı seven, sol kenardan gelecek ortalarda arka direk koşusu yapıp yapmayacağına güven olmayan bir oyuncuyu dengelemek ve ceza sahasına en azından 3 oyuncu ile atak yapabilmek için tersinde mutlaka forvet nitelikli bir oyuncu kullanmak zorundasın. bu da mevcut kadroda yine moussa sow oluyor. bu kez de yine aynı soru hortluyor. nani-santrfor-sow'un arkasına diego'yu koymak ve savunma yapamamak.

futbolda rakamların sahaya başlangıç yerleşiminde önemi yok, anlık durumlarda ve pozisyon değerlendirmelerinde önemi var. benim için önemli olan 3-4-3/4-3-3/4-2-3-1 değil, ceza sahasına sol ya da sağdan orta yapıldığında kaç kişi ile girdiğin ve sekeni kaç kişi ile almaya çalıştığın. bir zamanlar bir mevzu için çek cumhuriyeti'nin maç kayıtlarını izlerken yüksek sesle teknik adamın sekeni kaç kişi ile almaya çalıştığını sorguluyordum. öyle takıntılarım var çünkü bu sana direkt olarak kontra atak ile dönebilir, dönmese bile oyun hakimiyeti kurman ve rakip savunmanın üstündeki baskıyı arttırmanı engeller. tabii kötü yaparsan. baskı kurmak ve hakim olmak karşındakiyi hataya zorlar, bu gündelik hayatta da böyledir. bu hesabı yapmam bu yüzden.

e peki nasıl kullanacağız? bunu vitor hoca belirleyecek. porto döneminde yaptığı gibi orta üçlüyü (inanılmaz sert ve alan disiplini avrupa'nın en üst düzeyinde olan bir üçlüydü) bozmadan james'i sağa attığı gibi diego'yu da sol ya da sağ kenara atabilir. yeri geldiğinde üçlünün önüne atıp iki net forvetle oynayabilir ve bu şekilde ceza sahası hakimiyetini sağlayabilir. bu durumda bekleri karşılamak da iç oyuncularına düşüyor ve oraya iki adet yorulmayan insan gerekli, mümkünse ''ciğersiz'' adledilebilecek. ersun yanal geçtiğimiz sezon bunun planlarını yapıyor ve sheffield maçında özellikle belli ediyordu, belki kulağa küpe olur. ya da yine geçtiğimiz sezonki kısırlık ve ''1-0 olsun bizim olsun'' mantığı içerisinde her gün dillendirdiğim gibi kenarda alper'i oynatıp merkezde diego'yu kullanmak. 

diego varken neden iki forvet? çünkü diego'nun vereceği gol katkısına inanmıyorum.asistan olarak ise ondan iyisi yok. aldığı istikrarsız sürelerde bile inanılmaz bir asist ve ''key pass'' (son şut öncesi pas) istatistiği tutturdu. ceza sahasına düzenli koşu yapıp kenar ortası kovalaması ve bitirici noktada etkin olmasını çok beklemiyorum. moussa sow kanattan da olsa sezonda 15-20 gol getirme potansiyeli (ve işlevine) sahip bir adam, bu açık başka nasıl kapanacak? 

kafamdaki soru işaretleri bunlardı. bakalım bu sorunsalları çözüp diego'yu nasıl monte edecek pereira. ceza sahası içindeki oyuncu adedine neden takık olduğumu da anlatıp kapatayım konuyu. rakip ceza sahasında 1-2 kişi ile bulunursan rakip 4 oyuncu ile seni savunmadığı noktalara daha çok odaklanıp ilk topu alır. ya da markaj dikkatini daha iyi dağıtır kısa sürede olsa bile. ama 4 kişi ile oraya girmek farklıdır, dışına da iyi yerleşirsen ablukaya alırsın. sonuç? teslim ol ve gözaltı. selametle.

oğuzhan