donderdag 5 april 2018

Salzburg | Tesadüften çok uzakta

2016, Amsterdam. Kişisel bir tecrübe. Ajax'ın her yıl düzenlediği Future Cup organizasyonu yine start alacaktı. Dünya genelinden davet edilen sekiz takımın katılımı ile düzenlenen U17 turnuvasına katılan ekiplerden birisi Salzburg'du. Dört günlük turnuvada Salzburg U17 teknik ekibi ve teknik direktörü Marco Rose ile birlikte hareket edip turnuva dışı zamanlarda da sık sık futbol hakkında konuşma şansı bulmuştum. Futbolun içinde bulunan ve hayatına profesyonel olarak devam etmek isteyen birisi için (yani benim için) epey önemli bir şanstı ve eşsiz bir deneyimdi. Ufkumu çok genişleten insanlardan birisi oldu, hala da irtibatta olduğum birisi Marco Rose. Aynı zamanda çok yakın zamanda daha da yükselmesini bekliyorum.

Fakat Salzburg tarafı için hikayenin enteresan yanı asıl bundan sonra başlıyordu.

Bir sonraki sezon U19 takımının başına geçen Marco Rose, yanına yardımcı olarak 1992 doğumlu Rene Maric'i aldı. Rene Maric'in hikayesi aslında kabaca özetlenecek bir hikaye değil ama yine de kısa ve öz anlatmak gerek. Üniversite öğrencisi bir blogger olarak futbola dair yazmaya başlayan Maric'in yolları enteresan birisiyle kesişir. O kişi o dönem Mainz'in başında olan Thomas Tuchel'den başkası değildi. Tuchel o dönemde Bayern Münih'i frenlemek için yeni stratejiler üretmiş ve bu stratejilerin ana akım medyada ne kadar yer bulduğunu görmek için gazeteleri ekip arkadaşlarına toplatmış. Kimsenin fark etmediğini gördüğünde hayal kırıklığına uğrayan Tuchel soluğu Internet üzerinde alır ve aradığını Maric ve arkadaşlarının blogunda bulur. Kısa sürede tüm ekibi mail yoluyla davet eden Tuchel, kendileriyle görüştükten sonra Mainz adına analiz görevlerine gönderme kararı alır. Maric'in de serüveni burada başladı ve sonrasında Salzburg'a kadar uzandı.



Salzburg 2017'de U19 takımlarının Şampiyonlar Ligi olan UEFA Gençlik Ligi'nde son dörde yükseldi. Yarı final ve final maçlarının oynandığı Nyon'a gidişleri sürpriz olarak görülse de aslında hiç de öyle değildi. Beklentileri taca çıkararak bir de Avrupa şampiyonu oldu Salzburg U19 takımı. Hem de City, PSG, Barcelona ve Benfica gibi takımları yenerek.

Altyapıdan A Takıma

O yaz Salzburg'da bir takım değişiklikler yaşandı. A Takım teknik direktörü Oscar Garcia Saint-Etienne'e transfer olurken ondan boşalan görev için düşünülen yegane isim Marco Rose oldu ve böylece Marco, iki yıl içinde U17'den A Takıma çıkmayı başardı. Yardımcıları da Rene Maric ve Marco ile U17'de de beraber olan Patrick Eibenberger oldu.

O U19 takımından sıçrama yapanlar ise sadece teknik ekiptekiler olmadı. Mevcut Salzburg A takımında ilk onbirde yer alan Amadou Haidara ve Xaver Schlager geçtiğimiz sezon Avrupa şampiyonu olan U19 takımının kilit adamlarıydı. Yine o takımın skor yükünü üstlenen Hannes Wolf, Patson Daka ve Mergim Berisha da üstyapıda süre almış isimler. Rose'nın ilk ayları aslına bakarsanız kolay geçmedi. Sezonu erken açan (Fenerbahçe eşleşmesinden hatırladığımız) ve doğal olarak istim üstünde olan Sturm Graz sezona fırtına gibi başlayıp liderliği almıştı Avusturya'da. Şampiyonlar Ligi'nde ise Rijeka'ya elenmişti Salzburg, ikinci maçta bunda biraz da Hüseyin Göçek pay sahibi olmuş olsa da.

Salzburg hem UEFA Avrupa Ligi hem de Avusturya Ligi için bir formül arayışındaydı. O formül ''ısrar'' oldu. 



Tam saha baskı

Kanatsız 4-4-2, yani 4-1-2-1-2 düzeni ile sahaya dizilen Salzburg çok kısa sürede Oscar Garcia'nın görece daha temkinli oyunundan sıyrılmayı başardı. U19 takımıyla bu düzenle başarıyı bulan Rose A takım düzeyinde de bu formülden vazgeçmedi. Rakip stoperlere başlayacak şekilde agresif baskı yapan, ön alana 7-8 oyuncuyla yerleşip baskı yapan bir takım yarattı. Hem iki stopere, hem de orta alanda ilk topu almaya çalışan iki rakip orta sahaya da üçer oyuncuyla basmaya çalışıyordu. Buradaki amaç belliydi. Topun kanada gidişini olabildiğince geciktirmek, rakibin merkezden hücum etmesini de imkansız hale getirmek. En sonunda da ortada topu kazanamadığı takdirde top bir şekil kenarlara aktarıldığında ise B planı devreye giriyor. Bekleri de prese çıkarıp havuza düşen topu almak. 

Tartışmaya açık olsa da Avrupa'nın benim nazarımda en etkileyici baskı takımını ortaya çıkardı sezon özelinde. Hücum oyuncularının gezginliği ve çalışkanlığı ise farklı şeyleri meydana getirdi. Dabbur, Hwang veya oynadıklarında Minamino ve Gulbrandsen. Dördü de önde basabilen, dördü de çalışkan ve dördü de kenarlara gelip pas organizasyonuna katkıda bulunabilen isimler. Santraforların kenarlara yanaştığı anlarda hem kanatlarda sayısal üstünlük yakalayan Salzburg, hem de orta alandan gelen koşucu oyuncularına alan açabiliyordu. Bu sayede yıldızını parlatan isimlerden birisi Valon Berisha oldu. Geçen sezon tüm kulvarlarda çıktığı 46 maçta 8 gol atan Berisha, bu sezon 40 maç baremine erişmeden 12 gol kaydetti. Bunlardan ikisi de Dortmund deplasmanında atıldı.

Zaafları var mı? Elbette var. Topun hızlı bir şekilde kenara aktarıldığı her pozisyonda savunma yerleşim problemleri yaşıyor, keza Ramalho'nun oynadığı sürelerde hem topu onun üstünden çıkarma, hem de onun arkasını savunmakta bir takım problemler yaşıyorlar. Bir örneği Sociedad deplasmanında Odriozola'nın etkinliği idi. 2013-2014 sezonunda Kadıköy başta birçok Avrupa deplasmanında müthiş futbol oynayan Ramalho'dan eser yok. Fakat Duje Caleta-Car ile yeni bir stoper potansiyeli çıkıyor, hatta çıktı bile. Fakat orta alanı o kadar tempolu, çabuk hareket eden bir takım için önde baskı ciddi bir silah. Özellikle aerobik özellikleri çok gelişmiş olan Haidara ve Samassekou gibi isimler, fiziki esneklikleri, güçleri ve hızlarıyla çok açığı hızlı sürede kapatıp top kazanmada etkisi olan oyuncular. 




Sonuç

Bu üstün pres özelliği, gençlik iksiri ve özellikle Schlager-Berisha ikilisinden aldıkları beceri ile ilerliyorlar. Şu ana dek bu baskıya da net bir çözüm bulunamadı. Avrupa arenasında yenilgisi yok Rose ve öğrencilerinin. Ne Konyaspor, ne Marsilya, ne Sociedad, ne de Borussia Dortmund. Lazio bulacak mı? Bu akşam ve önümüzdeki hafta göreceğiz bunu, fakat bir daha tur atlamaları şaşırtmaz beni. Sezon başındaki beklentim de aslında iz bırakmalarıydı, bu bağlamda çok da şaşırtıcı olmadı benim için.

Özellikle ülkesinde çok baskın olması beklenen takımlar için doğru bir örnek teşkil ediyor Salzburg. Seviye farkının ve rakiplerinin geriden top çıkarmada zorlanmasının meyvelerini tam saha baskıyla topladılar. 27 Ağustos tarihinde alınan Sturm yenilgisi, tüm kulvarlardaki tek yenilgileri oldu. Lig bitimine 8 hafta kala 8 puan farkla lider olan Salzburg, kupada da yarı finalde Mattersburg ile karşılaşacak. Avrupa'da da önünde Lazio engeli var. Özel bir takım var sahalarda, şiddetle tavsiye edilir...