maandag 8 december 2014

Avrupa Ligi Son 32 Kuraları



Genelde hep sorular sorulur Avrupa Ligi'nde oynayan takımların taraftarlarınca. Ya ''üst tura çıkarsak ŞL'den takımlarla eşleşme ihtimalimiz var mı?'', ya da ''muhtemel rakipler kim?'' gibi. Epeydir herhangi bir mecrada yazı yazmıyorum ancak bilgilendirme babında yazı orucunu bozmaya karar verdim. Uyarayım, hesap kitap epey kafa karıştırıcı. Özellikle Beşiktaşlılar ve Trabzonsporlular eqlesin.

UEFA Avrupa Ligi'nde son 32 kuraları öncesi torbaları daha dengeli kılmak adına Şampiyonlar Ligi'nden gelen 8 takımı iki torbaya serpiştirme kararı aldı UEFA. Bu şu şekilde gerçekleşiyor. ŞL gruplarında en çok puanı alan 4 takım, Avrupa Ligi grup liderleriyle birlikte 1.Torba içinde yer alacak. ŞL gruplarında en az puanı toplayan 4 takım ise Avrupa Ligi grup ikincileriyle birlikte 2.Torba içinde yer alacak. Buraya kadar hesap basit.

ŞL A Grubu

Atletico Madrid üst turu garantiledi zaten. Olympiakos'un 6, Malmö'nün 3, Juventus'un 9 puanı var. Juve Atleti'den en kötü 1 puan alırsa üst tura yükseliyor. Olympiakos'un turlamak için kazanmaya ihtiyacı var. Malmö'nün de AL için kazanmaktan başka çaresi yok. Bu gruptan Avrupa Ligine gidecek olan takım en kötü 6 puanla AL kuralarına girecek demektir (Malmö kazanırsa 6 ile Malmö, maç berabere biterse 7 puanla Oly, Oly kazanırsa ise minimum 9 puan ile ya Oly ya da Juve).

ŞL B Grubu

Real tüm maçlarını kazanarak ''selametle'' deyip gruptan çıkalı çok oldu zaten. İş yine 3 takım arasında gidip gelecek. İhtimali en düşük olan takım Ludogorets, 4 puanları var. Kazanmaları lazım Avr.Ligine girmek için. Berabere kalır ve Liverpool kaybederse de gidiyorlar gerçi, ancak kabul edelim ki iddiasız Real deplasmanında bile puan alma ihtimalleri düşük. Basel ve Liverpool kalır geriye. Basel'in 6 puanı, Liverpool'un ise 4 puanı var. Liverpool kazanamazsa rota onlar için büyük ihtimal Avrupa Ligi olacak, maksimum 5 puanla. Kazanırsalar ise Basel 6 puan ile Avrupa Ligi'ne gidecek. Madrid'den bir Bulgar galibiyeti çıkmadığı müddetçe bu gruptan Avrupa Ligine giden takımın maksimum puanı 6 olacak, o da maksimum. (Basel olursa 6, Liverpool olursa 5 veya 4 puan, düşük ihtimal olan Ludogorets olursa 5 veya 7).

ŞL C Grubu

Leverkusen ve Benfica devre dışı, Leverkusen üst turu garantiledi, Benfica ise Ocak ayından sonra annesinin liginde devam edecek. Geriye Zenit ve Monaco kalır. Aralarındaki son maç Monaco'da oynanacak ve direkt olarak gruptan çıkanı tayin edecek. Monaco'nun 8, Zenit'in 7 puanı var. Puan eşitlenmesi söz konusu değil. Kaybeden 7 puanla Avrupa Ligi yolunu tutar. Bu bilgi yeter zaten.

ŞL D Grubu

Galatasaray'ın grubu. Bu gruptan Anderlecht'in geleceği kesin zaten. Şu an 5 puandalar, Dortmund deplasmanında beraberlik ile 6, galibiyet ile 8 olur. Yenilirlerse 5 puanda kalırlar zaten.

ŞL E Grubu

Bayern aldı başını gitti zaten 12 puanla. Roma, City ve CSKA 5'er puanda. CSKA'nın Bayern deplasmanında yine de kaybedeceğini düşünelim şimdi. Roma-City maçında Roma galibiyeti çıkarsa 5 puanla CSKA (ikili averajda City'e üstünler), beraberlik çıkarsa deplasman golüne göre Roma veya City 6 puanla, City galibiyeti çıkarsa ise 5 puanla Roma gelir Avrupa Ligine (ikili averajda CSKA'ya üstünler. Ha, olur da CSKA Münih'ten puan ya da puanlarla çıkarsa çarşı pazar iyiden iyiye karışır. Bu gruptan Avr.Ligine gelen takımın puanı büyük ihtimalle (CSKA kazanmadıkça) 5 veya 6 olacak.

ŞL F Grubu

Ajax mı, APOEL mi sorusunun cevabı verilecek burada. PSG ve Barcelona Ş.Ligi'nde devam edecekler zaten. Ajax kazanırsa 5 puan ile Ajax, berabere biterse 3 puan ile Ajax, APOEL kazanırsa ise 4 puan ile APOEL gelecek bu gruptan Avrupa Ligine. İyice fukara grubu oldu bu puan bakımından.

ŞL G Grubu

Chelsea ''ben grup lideriyim geri kalanlar sıralamayı belirlesin'' dedi son haftaya girilirken. Sporting son hafta Chelsea deplasmanında. Schalke ise Maribor deplasmanında. Maribor'un 3, Schalke'nin 5, Sporting'in 7 puanı var. Maribor kazanırsa 6 yapar Schalke'nin üstüne çıkar. Aksi takdirde Schalke en kötü ihtimalle 3.olur ve en az 6 puanı olur. Schalke kazanırsa ve Sporting yenilmezse Schalke 8 puanla Avrupa Ligi yolcusu olur. Schalke kazanır Sporting kaybederse 7 puanla Sporting Avrupa Ligi yolcusu olur. Bu grupta daha çok sular akar, ama gelen takım 6 ila 8 puan arası bir meblağı cebe koyarak gelir.

ŞL H Grubu

Bilbao ve Bate arasında San Mames'te oynanacak son maç bu gruptan Avr.Ligi yolcusu olan takımı belirler. Donbas stadı harabeye dönünce göçebeye dönen ve Lviv'de oynamasına rağmen turlayan Shakhtar ile lider Porto zaten ŞL'de yola devam edecekler. Bilbao ve BATE'nin arasında 1 puan var, Bilbao'nun 4, BATE'nin ise 3 puanı var. BATE'nin kazanması gerekiyor. Kazandıkları takdirde 6 puanla Avr.Ligi yolcusu olacaklar. Aksi takdirde Bilbao Avrupa Ligine girecek ve beraberlikle 5, galibiyetle ise 7 puanları olacak. Şimdiden söyleyeyim, gruplarda oynayan BATE'nin bu futbolla bırakın Avrupa Ligine girmeyi, yakınından bile geçmemesi lazım. Umarım futbol adaletlidir.

Sonuç olarak...

Gruplarda durum bu. Eksiği de fazlası da yoktur herhalde. Çarşamba akşamı saat 23.45 gibi tüm maçlar sonuçlanmış olur. UEFA.Com'dan puan durumunu açıp grup üçüncülerini alt alta yazarak puanları ve averajlarıyla beraber en iyi durumda olan 4 takımı alıp 1.torbaya, en kötü durumda olan 4 takımı ise alıp 2.torbaya yerleştirebilirsiniz bilincinizde. Gelelim benim fikrime. İşin sonunda olay bana sorarsanız buraya çıkar :

1. torba : Olympiakos, Zenit, Bilbao ve Schalke + 12 UEFA Avrupa Ligi grup lideri
2. torba : Ajax, Anderlecht, Liverpool ve CSKA Moskova + 12 UEFA Avrupa Ligi grup ikincisi.

Artık sistemi biliyorsunuz, dilim döndükçe izah etmeye çalıştım. Tahmin ettiklerimin bir önemi yok, bundan sonrası takımlara kalmış. Ne olur ne biter Çarşamba akşamı netleşir.

donderdag 26 juni 2014

Cevap Futbolu

Üçlü savunmalar yalandır, bitmiştir denir hep. Bu tezin içini 2014 Dünya Kupası boşalttı. Lafı çok uzatmanın manası yok, takımlar dörtlü savunmalarda ileri çıkan iki beke karşı antitezi bu anlayışın daha direkt versiyonunu kullanarak üretti. Daha doğrusu belli ölçütlerde üretmeye çalıştı. Şöyle düşünelim. Bir teknik adam hücuma çıktığında daima geride 3 futbolcu bırakmayı arzular. Hücumunu pekiştirmek için kanatlarda görev alan oyuncularını ceza sahasına yaklaştıran teknik adamlar, bu şekilde beklerine alan açarlar. Bekleri de bu alandan faydalanıp sürekli bindirir ve hücumda çoğalma yaşanır, bekler de bu yüzden stoperden değil hücumculardan devşirilir. Tabii bekler çıktığında geride sadece 2 stoper kalıyor ve bu durumu teknik adamlar zerre tercih etmiyor. Çünkü etkin bir hızlı hücum genellikle 2-3 oyuncunun çabuk çıkmasıyla gerçekleşiyor ve az adamla yakalanmamak hatta genellikle ”spare man”(boş adam) prensibine sadık kalmak adına 3 oyuncuyu geride bırakmaya gayret ediyorlar. Boş olan adam markaja gitmez ve genellikle süpürücüdür. Bu geride bırakılan en az 3 oyuncunun ikisi stoperdir, bir diğeri de Fenerbahçe örneğinden özellikle aşina olduğumuz şekilde Mehmet Topal’dır. Karşılanan hızlı hücumlarda topa basan ya da kanat kademesine giren oyuncunun ve süpüren adamın kim olduğu anlık belirlenir. Daha direkt olarak bu düzeni oynamanın bir diğer yolu da 3-5-2 ve 5-3-2 geçişini sağlamak. Bu düzeni oynamak kolay değildir aslında.
Şöyle ki, savunma sadakati ve özellikle doğru kademe getirmek çok önemli. Dünya Kupası özelinde bakalım bu işe. Takımlar iyi alan daraltıp yerleşik savunma düzenine hiç oturmamış ve bu sebeple savunma konsantrasyonu düşük olan takımlara karşı çok etkileyici hücum performansları sergiledi. Ayrıca geri beşlide hiç alan vermemeleri dikkat çekti. Juventus örneğinden de bildiğimiz üzere 3-5-2 avantajlar yaratsa da kanatlarını etkin kullanan bir takıma karşı bek ve sol/sağ stoper arası verilen alan kötü sonuçlar doğurabiliyor. Bu tip takımlar genellikle hızlı hücuma çıkıp az kullandıkları topa doğru hükmederek sonuca gidiyorlar. Rakibin topa sahip olma bakımından kurduğu dominasyona rağmen reaksiyon vererek, yani ”cevap futbolu” oynayarak skor bulan takımlar öne çıktı. Bu cevap futbolunu üç stoper ile oynayan takımlara şöyle bir göz atalım.

MEKSİKA

Meksika düzeninin en ama en kritik adamları hiç kuşku yok ki kanat bekleri. Miguel Layun ve Paul Aguilar’ı önde kullanmayı tercih eden Meksika, sadece skor avantajını elde ettiğinde 5-3-2 geçişini yapıyor. Onun haricinde Layun ve Aguilar’ı biraz daha önde kullanan Meksika’da kanat bekleri genellikle rakip bekleri sindirmek ve hücumda çoğalmak için kullanılıyor. Örnek olarak Brezilya maçını verelim. Ochoa’nın yıldızlaştığı maçta Layun ve Aguilar ikilisini özellikle ikinci yarının başlarında çok fazla ileri çıkardı Meksika. Bunun temel amacı Marcelo ve Alves’i çok çıkarmamak ve sürekli onları baskı altında tutmak oldu, ve başardılar da. Ancak tempo çok uzun sürmedi ve Meksika merkezi biraz sinince Brezilya yine insiyatif aldı. Meksika bu düzenle baskı kurduğu anlarda etkili olurken, bu baskı sonucu rakibin hatlarını kopardı ve kapılan toplarla o hatların içine özellikle Dos Santos’u sızdırdı. Rakibin topa sahip olduğu futbolda direkt hücumlarla karşılık verdiler, Dos Santos’un etkili oyunu, bekleri dahil etmesi ve Oribe Peralta ile iyi anlaşması ise grupta 7 puan aldılar. Madalyonun ters yüzü de var tabii.
Beklerin bu kadar tempolu olup öne fırlaması mesafeleri savunma anlamında iyi ayarlayamamalarını ve reaksiyona karşı reaksiyon yemelerini sağlıyor. Layun-Moreno ve Rodriguez-Aguilar arası bırakılan alanlardan en iyi istifade eden takım Brezilya oldu ancak onlar da Ochoa engeline takıldı özellikle. Agresif ancak biraz dengesiz bir takım Meksika, 3-5-2 ve 5-3-2 geçişini skor üstünlüğüne sahip olmadığı sürece Layun ve Aguilar’ın bir takım aksaklıkları yüzünden tam olarak yapamıyorlar ve alan bırakıyorlar. Hollanda maçında bu Robben ve Sneijder karşısında sıkıntıya sebebiyet verebilir. Özellikle Robben’in taşıyıcılığı ve Sneijder’in (van Persie ile birlikte) final bölgesinde yaratacağı olası sıkıntıya karşı ne üretecekleri merak konusu.

ŞİLİ

Belki elendiler ancak Jorge Sampaoli’nin takımı futbolseverler için zevk veren bir takım oldu. Hollanda Milli Takımı teknik sorumlusu Louis van Gaal takımın tarzını Meksika’ya çok benzetti ve haklı olduğuna da inanıyorum. Yüksek tempo, yüksek eforlu pres ve dar alan oyunu takımın temel karakteristikleri. Oyuncularının versatilliği (çok yönlülüğü) sebebiyle kolaylıkla dörtlü savunma düzenine geçiş yapabilen Şili, Meksika’nın ofansına göre biraz daha hareketli bir hücum topluluğuna sahip. Hatlar arası hareket yapacak, koridor koşuları yapacak oyuncu sayısı çok daha fazla ki zaten Vargas ve Alexis gibi iki uç oyuncusunun sürekli kanatlara deplase olup bu bölgelerde adam fazlalığı yarattığını görüyoruz. Hollanda karşısında bu düzen ilk kez tıkandı ve Alexis’in kanada getirdiği yardıma rağmen Isla’nın koşu alanını çok iyi kilitleyen Hollanda, Şili’ye topu bırakıp onların pres üzeri tempolu çıkmasına engel olmakla kalmayıp hücumlarını kilitlemeyi bildi. Savunma emniyetleri de Meksika kadar iyi değildi, söylemek lazım. Sebepleri fazlasıyla mevcut.
Uyguladıkları ön alan presi riskli, göze hoş geliyor hatta alanı daraltıp hızlı çıkmaları. Brezilya’yı ve Hollanda’yı özellikle sürekli uzun topa sürüklediler. Ancak atlanan bir durum oldu. Her iki ekibin de hücumcuları o uzun topları kontrol ettikleri an hareket alanı yakaladı ve tehlikeli oldu. Çok top alamadılar belki ancak aldıklarında fark yarattılar, özellikle Robben ve Hulk. Boy dezavantajları var, oynadıkları yüksek eforlu oyun onların maç sonlarını diledikleri etkinlikte oynayamamalarını sağlıyor. İdealist bir takımdı Şili, turnuva pragmatizmine sahip değildiler ve elendiler. Yine de iz bırakan, keyifli bir takım oldular. Belki de enerjilerini ayarlayıp defolarına çalışsalar farklı bir takım olacaklardı.

KOSTA RİKA

Üç stoper ve iki kanat beki ile sahaya çıkan takımlar arasında en etkileyici performansı sergileyen takım, beklenti olarak turnuva başlamadan hiç değer verilmeyen Kosta Rika oldu. Bek ve stoperlerinin arasındaki alanı çok dar tutan Kosta Rika, Meksika ve Şili’nin aksine ileride sadece 1 oyuncu bırakıp orta alan güvenliğini biraz daha yüksek tutmaya çalışıyor. Savunma merkezinde oynayan 3 stoperden birisi toplu oyunda orta alana çıkıp pas trafiğini arttırmaya yönelik hamleler yapıyor ve Kosta Rika topa sahipken de kaptırıp kolay yakalanma durumundan mümkün mertebe kaçıyor bu şekilde. Savunma anlayışı ise çok oturmuş görünüyor ve Alvaro Saborio gibi kritik bir eksiğe rağmen düzeni doğru oturttular, tepeden tırnağa dek. Topu rakibe bırakıp çabuk çıkmayı amaçlıyorlar ve bunun için de Christian Bolanos ve Bryan Ruiz gibi topa hakim kanat oyuncularının önünde santrfor olarak aslen santrfor olmayan Joel Campbell’ı kullanıyorlar. Onun topa doğru hareketlenmesi, yani orta alana yaklaşması sonucu stoperlerin de peşine takılması ile birlikte açılan alandan kanat oyuncuları yararlanabiliyor. Christian Gamboa’nın ileri çıkışları sonucu da arzu edilen adam fazlalığı yakalanmış oluyor.
Saha içi gol yemedi Kosta Rika ancak savunmasını ileri çekip alan daraltmaya yöneldikleri vakit savunma arkasına adam kaçırabiliyorlar, örneğin Balotelli’nin kaçırdığı pozisyonlar. Turnuvanın en sert, en agresif, en arzulu takımlarından biri Kosta Rika ancak belli başlı defoları var ve gruptaki üç maçta da topu rakibe teslim edip bu şekilde kendi organizasyonlarını sahaya yansıttılar. Ancak karşılarında yine topu rakibe bırakmayı seven, sert savunma yapan bir takım çıktıklarında neler yapacakları, nasıl bir esneklik gösterecekleri merak konusu. Ana test, Yunanistan.

URUGUAY-İTALYA

Biri ilk turu geçip elendi, bir diğeri de ilk turdan sonra evine döndü. Her ikisi de hayal kırıklığı oldu ve her ikisi de yeri geldi üçlü uyguladı. İtalya ve Uruguay da üçlü savunmaya yatkın kültürler aslında, ancak özellikle İtalya’da falso yaratan durumlar oldu. İngiltere maçında üçlü savunmayı direkt olarak uygulamadılar ancak saha içindeki kaymalarla birlikte bu kıvama geldi. Şöyle ki, İngiltere’de Sturridge’e destek veren ikinci adamın (Rooney veya Welbeck) koşularına önlem olarak üçüncü adamı bulundurmak adına de Rossi stoperlere çok yakın oynadı. Spare man prensibine geri dönmüş olduk böylelikle.
Yine de İtalya çok pozisyon verdi aslında. De Rossi’nin geri çıkmasından kaynaklı olarak ileri çıkan Chiellini ve Darmian’ın bek rolü birden değişti ve daha ileride savunmak zorunda kaldılar, kanat beki oldular yani. Buna bağlı olarak alan kapamakta zorlandılar ve birebirlerde olsun, derin toplarda olsun İngilizlerin atletizmini savunmakta zorlandılar. Maçı kazandılar bir şekil ancak iyi işaretler vermediler ki Uruguay maçındaki düz 3-5-2 denemesi bunun göstergesiydi. İlk maçta ofansif olarak Candreva ile uyumlu olan ve iyi bir hücum performansı sergileyen Matteo Darmian’ı önce sol bek yaptı Prandelli Kosta Rika maçında. Sonrasında 3-5-2′ye dönüşte sağ kanat beki olarak kullandı ve Darmian bu rolün oyuncusu olmadığını güzelce kanıtladı. Ters kanatta yine De Sciglio aynı sorunu yaşayınca akla ”Nerede o Maggio’lu, Giaccherini’li akan İtalya” sorusu geldi tabii ki.
Uruguay-İtalya maçı güzel bir örnek aslında, çünkü o maçta İtalya’nın 3-5-2 çıktığını gören Oscar Tabarez hemen ona göre esneklik gösterip kendisi de 3-5-2′ye döndü. Tabii başlangıç planı olarak çıkardığı onbir ile defosuz bir 3-5-2′ye dönmek mümkün değildi, zira sağ kanadı parselleyecek bir oyuncu yoktu elinde. Ana planı sol bek Alvaro Pereira ve sağ bek Martin Caceres ile dörtlü savunma oynamaktı, ancak bundan bahsi geçen hamleyi yaparak döndü ve Caceres’i stopere çekip Pereira’yı biraz daha ileri iterek sağ kanada da Alvaro ”Tata” Gonzalez’i monte etti. Maçın ikinci yarısına girerken de altın dokunuşu yapıp Lodeiro’yu kenara alarak Maxi Pereira’yı sahaya sürdü. Maxi Pereira gibi o mesafeyi iyi oynayabilecek bir oyuncuyu sahaya sürerek doğal bir beşliye dönen Tabarez, Gonzalez’i de yerine, yani merkeze çekerek taşları yerine oturtmuş oldu. Buna bağlı olarak baskıyı kuran Uruguay, Marchisio’nun atılması sonucu Caceres’i de biraz daha orta alana yakın kullandı, adam fazlalığını eline geçirdi ve baskı kurup sonunda golü attı ve turladı.
Kolombiya faciası
Aynı Uruguay bu kez ilk saniyeden itibaren İtalya maçının ikinci yarısında kullandıkları savunma düzeniyle çıktı maça. Kanatlarda Pereira’lar, merkezde ise Godin-Gimenez ve Caceres vardı. Kolombiya’nın sahanın her diliminde yaptığı büyük baskı, ve özellikle ön alanda Teofilo-Jackson-Cuadrado üçlüsüyle stoperlere direkt baskı kurması Uruguay’ın bir an bile top yapamamasını sağladı. Cuadrado’nun inanılmaz atletizmi, enerjisi ve baskısı Alvaro Pereira’yı ilk yarı sonunda neredeyse seruma bağlatıyordu. Ki nitekim Kolombiya’nın ikinci golü de Pereira’nın kanadına atılan bir topta Cuadrado’nun enerjisi ile geldi.
cuadrado 1
cuadrado 2

İlk görüntüde Pereira ile birebir kalan Cuadrado, pası yapıp öne fırlıyor, Pereira takip edemeyince de bomboş pozisyonda Cuadrado(ikinci görüntüde) topu rahatlıkla indiriyor ve James golü atıyor. Pereira’yı çok hırpaladı Cuadrado, baskı yaptı, enerjisi ile zorladı ve savunma zaafından faydalandı. 3-5-2′de kanat oyuncusu ve stoper arasındaki dengeyi korumak önemlidir, bu da ”nasıl oynanmamalı” sorusunun cevabıdır. (görüntüde kırmızı daire ile çevrili oyuncu Pereira, mavi daireli ise Cuadrado)
hollanda

HOLLANDA

Turnuvaya 1 ay kala ”hangi takım üç stoperli düzene geçmez” diye bir soru sorsanız muhtemelen cevap olarak başı çekecek 5 ülkeden biri Hollanda olurdu. Ancak gerek Kevin Strootman’ın sakatlığı, gerek ise savunma düzeninin Van Gaal tarafından yeterli görülmemesi sonucu taktiksel anlayışta değişikliğe gitti Hollanda. Üç stoper kullanıp iki kanat beki ile de karşılayıp hızlı hücum takımına dönmekti temel amaç ki turnuvada sadece bugüne dek 3 net hızlı hücum golü bulmaları bunun delili oldu. Düzeni anlatmak çok zor değil. Geride karşılamak, alanı dar tutmak, mesafeleri doğru ayarlamak ve orta alanda yapılan baskı sonucu topu kapıp Sneijder-Robben ve Van Persie üzerinden sonuca gitmek. Geriden oyun kurarken bazı maçlarda yenen baskı sonucu sıkıntı yaşadılar ve burada ilk tercih uzun top oldu ki Hollanda’nın temel sorunu burada gizli. Topa sahip olmada sorun yaşıyorlar, defanstan orta alana kayan oyuncu yok ve buna bağlı olarak pas kanalı yaratmakta sıkıntı yaşıyorlar. Baskıyı kıramıyorlar bu şekilde ve uzun toplarla Robben veya van Persie üzeri rakibi zorlamaya çalışıyorlar. Bu dediğimiz olay ”reaksiyon” futbolu, yani yazının başlığının da anlattığı gibi ”cevap futbolu”. Rakibe hakimiyeti teslim edip direkt hücumlarla sonuca gitmek temel amaç. Hollanda bir tek maçta rakibi 3-5-2 ile kıramadı, o da Avustralya maçı oldu. Avustralya direnci, erken baskısı ve fiziki oyunu sayesinde Hollanda’yı çok zorladı ve Hollanda’ya top kullanma imkanı vermedi. Ancak devreye girerken stoper Indi’nin yerine Memphis Depay’ı sahaya sürüp sahayı genişleten ve daha çok pas imkanı yaratan bir Hollanda vardı sahada. Bunun sebebi de 4-3-3 dönüşü oldu. Depay girince 4-3-3′e döndüler, topa daha hakim oldular ve maçı da kazanmayı bildiler. Yıldız kim oldu? 1 gol 1 asist ile tabii ki Depay.
Velhasılkelam, İspanya ve Şili maçlarında başarılı bir savunma performansı sergileyen ancak Avustralya maçını almak için taktiksel esnekliğe gerek duyan bir Hollanda takımı vardı. Turnuvanın ilerleyen sürecinde ne tür rakiplerle karşılaşacakları az çok ortada. Rakiplerin tarzı değişiklik gösterecek ve buna bağlı olarak taktiksel esneklik gerekecek. Ve turnuvanın en iyi teknik direktörü de başlarında…

CEZAYİR

Buraya çok kısa değineceğim çünkü sadece 1 maçta gerçekten 3lü savunma ile çıktılar sahaya. Turnuva boyunca Carl Medjani’yi ön libero kullanan Cezayir, Kore maçında ise biraz daha değişik bir oyun oynayıp Medjani’yi iyice stoperlerin arasına gömdü ve bekleri ileri çıkardı. Bu geri üçlüden gelen uzun topların hedefi genellikle Islam Slimani oldu ve Slimani üzeri oynanan bu fiziksel futbol, Kore’nin fiziksel handikaplarını ayyuka çıkardı. Uzun toplar, duran toplar ve Slimani üzerinden oynanan toplarla tam 4 gol bulan Cezayir, Kore’yi yendi ve sonunda tur atladı. Belçika maçında bu düzen, sonunda yenilen baskıya dayanamama ve yan topları savunamama kaynaklı olarak alarm verdi ve maçı kaybettirdi. Çünkü baskı merkezi yoktu, Cezayir topa baskı yapmıyordu ve sadece kendi kalesinin 20 metre ilerisinde rakibi bekliyordu. E böyle olunca maç elden kayar, gider tabii.

SONUÇ

Üçlü savunma oynama kalitesi belli başlı birleşenlerin belirlediği bir şey. İki kanat bekinin vücut kalitesi ve kat ettiği mesafe kadar yaptığı ileri geri katkı ve özellikle stoperlerle arasındaki mesafe belirleyici oluyor. Bu mesafenin belirleyici olma sebebi kademe anlayışının oturmasıdır. Çok basit bir örnek. Kanat beki geçildiği an yardıma sağ stoper gelecek, ve ”spare man” avantajı ortadan kaybolacak. Çünkü gelen yardım sonucu merkezde iki santrforu iki stoper karşılayacak ve boş olan bir oyuncu olmayacak, zira ters kanat bekinin de savunması gereken bir oyuncu daha oluyor. 3-5-2 Hollanda özelinde konuşmak gerekirse çift santrfor veya ceza sahasına tek santrforun yanında sürekli ikinci bir oyuncuyu da sokan takımlara karşı önlem olarak kullanıldı. Bu düzenin ayrıca avantajı yine Hollanda üzerinden konuşmak gerekirse şu oldu. İki inanılmaz ofansif kanat bekini 4-3-3 düzeninde Robben ve Lens karşılamış olsa maç içinde çok yorulacaklardı, hücum tehditleri azalacaktı ve geride daha az adamla karşılanacaktı rakip. Şimdi Lens’ten feragat edildi ancak Robben ileride ve savunma görevi az, buna bağlı olarak rakip bekleri direkt olarak Hollanda’nın çizgideki oyuncuları karşılıyor ve kademe anlayışı da oturmuş görünüyor. Merkeze giren kanat forvetleri ve santrforları karşılamak için 3 tane stoper hazır bulunurken orta sahadan ceza sahasına girmek isteyen oyuncuları karşılamak için yine üçlü bir orta saha merkezi hazır bulunuyor. Bunun dezavantajları yok mu? Tabii ki var, ancak bu bir turnuva ve tek bir gol üretip yememek bile şampiyonluğa taşıyabiliyor.
Öncelikle bu bir reaksiyon düzeni, baskı kurup hızlı çıkmaya dayalı. İleride çoğalmanın zorlaştığı ve yenilen karşı baskının oyun kurmada sıkıntı yarattığı bir düzen. Hollanda örneğinde orta sahanın sürekli atlandığını gördük, görüyoruz zaten. Uruguay örneğinde yapılan baskı ve rakibin atletizmine karşı oyunun içine girememe ve sonunda yorulup takip edememe gibi belirtiler gördük. Ki Kolombiya oyunun yönünü çabuk değiştirme ile mesafesi iyi ayarlanmayan savunma düzeninin ne kadar hassas olduğunu kanıtladı. 3-5-2 (5-3-2) oyununu oynamak zordur, uzun çalışma ister ve özellikle de iyi bir fiziki direnç ister. Yoksa olmaz, turnuvanın da bize öğrettiği bunlar oldu. Ancak her ne olursa olsun, futbol çark oyunudur. Bazı düzenlere panzehir bulmak için ”öldü” denilen 60′lı yıllar taktikleri bile tekrar sandıktan çıkarılıp yeşil sahaya uyarlanabilir. Tıpkı bu düzen gibi. Üçlü savunma ölmez, bunu unutun…

woensdag 26 februari 2014

Filozof | Mohamed Aboutrika

Avrupa dışına çıkmadığı için belki hak ettiği ünü, şanı, şöhreti ve hayranlığı elde edemeyen ancak büyük saygıyı hak eden, gerçek bir yıldızdı Mohamed Aboutrika. 1978′de piramitleriyle meşhur olan Mısır’ın Gize kentinde dünyaya gelen Aboutrika, 12 yaşındayken şehrinin takımlarından olan Tersana altyapısına katıldı ve orada 19 yaşındayken profesyonel oldu. 25 yaşına dek Tersana forması giyen Aboutrika, 170 maçta 95 gol kaydetti. Sonrasında transfer olduğu Al Ahly’de ise gerçekten görücüye çıkacaktı ve kariyerinin sonlarına dek orada forma giydi. 2004′te geldiği Al Ahly’den 2013′te ayrılan Aboutrika, 230 maçta 156 gol kaydetti. Mısır futbolundaki büyük sıkıntılar sonrası Al Ahly’i iflastan kurtarmak adına kariyerinin son yılında Birleşik Arap Emirlikleri ekibi SC Baniyas’a kiralanan Aboutrika, kiralık dönemi bitince Al Ahly’e dönüp son tangosunu da yaparak futbolu bıraktı. Toplam olarak 415 maçta yaklaşık 260 gol kaydeden bir isimdi. Buraya dek her şey normal, ancak işin rengi Aboutrika’nın ofansif nitelikleri baskın olan bir orta saha oyuncusu olduğunu idrak edince değişiyor.
Kariyerine santrfor olarak başlayan ancak üstün liderlik vasfı ve oyun görüşü sebebiyle zamanla santrforun gerisinde ofansif odaklı bir rol alan ve bu sebeple aslında Alex de Souza ile kıyasladığım Mohamed Aboutrika’nın kariyeri başarılarla dolu. Ancak en değerli başarısı, belki de mütevazılığını koruması oldu. Tüm başarılarını listelersek sanırım bir makaleden çok kitap şekline girilecek, o yüzden kısaca özetlemekte yarar var. Bireysel başarıları arasında kısaca şu ödüller yer alıyor.
  • 2005-2006 Mısır Ligi gol kralı oldu.
  • 2008 yılında Afrika Futbol Federasyonu tarafından Afrika’nın en iyi ikinci futbolcusu unvanına layık görüldü.
  • 2008 yılında BBC tarafından Afrika’nın en iyi futbolcusu olarak gösterildi.
  • 4 kez Afrika Futbol Federasyonu tarafından yılın en iyi 11′inde yer buldu.
  • 2006 Fifa Kulüpler Dünya Kupası gol kralı oldu.
  • 4 kez Afrika’da forma giyen Afrikalı futbolcular arasında en iyisi seçildi.
  • 2009 Konfederasyon Kupası’nın en iyi 11′ine seçildi.
  • 2014 Dünya Kupası elemeleri Afrika ayağının gol kralı oldu.
  • 2006 Afrika Şampiyonlar Ligi gol kralı oldu.
  • 2 kez Goal dergisinin belirlediği ”Dünyanın en iyi 50 futbolcusu” listesine girdi.
Mısır Milli Takımı’nın Dünya Kupası elemeleri tarihinde en çok gol atan oyuncusu ve Afrika Şampiyonlar Ligi tarihinin en skorer ismi olmasını bir kenara koyuyoruz, onlar ”geçici” rekorlar ve değişebilir seneler ilerledikçe. Kariyerinde 7 Mısır Ligi şampiyonluğu, 2 Afrika Kupası şampiyonluğu ve 5 Afrika Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu bulunan Mohamed Aboutrika, olağanüstü temel top tekniği, skorer yönü ve liderliği ile dikkat çekti yıllarca. Futbolculuk marifetlerini anlatmak için kariyerinde yaptıkları, rakamları ve ödülleri görmek yeterli. O bir sihirbazdı. Ancak futbolunun yanında dikkat çeken farklı yönleri vardı. Ve belki de bu özellikleri sayesinde hikayesini okuyanlar artık bir başkasını ”efsane” diye nitelendirirken iki kez düşünecek…
Tersana ve Sözleşme
Genç Mohamed Aboutrika, Tersana döneminde iyice parlar ve kıtada birçok takım ona talip olur. Tersana kulübü de oyuncusu ile yeni bir sözleşme yapmak için seferber olur. Kulüp yönetimi onu Tersana’da tutmanın zor olacağını düşünüp tüm imkanları kullanarak -Tersana’nın bulunduğu- 2. Lig şartlarına göre ona son derece astronomik bir teklif sunar. Mohamed Aboutrika ise teklifi aldıktan sonra düşünmek ister. Düşünürken de takım arkadaşlarının aldığı ortalama maaştan haberdar olur ve akabinde kendisine gelen teklifi reddeder. Kulüp başkanının itirazlarına rağmen Aboutrika kararına sadık kalır ve takım arkadaşları ile denk bir maaşa yeni bir sözleşme ister. Sonunda da takım standartlarında bir kontrat imzalayıp Tersana’da kalır.
Tahrir Meydanı, Mısır Devrimi ve Port Said Katliamı
Ultras Ahlawy, Al Ahly’in ana taraftar grubudur ve Hüsnü Mübarek rejiminin devrilmesinde payları mevcuttur. Her ne kadar kendileri kurumsal olarak ”biz bu olaylarda taraf olmayacağız” mealinde bir açıklama yayınlasalar da. Çünkü üyeleri bağımsız olarak Tahrir Meydanının kuşatmasında yer aldı ve akabinde *”Cemel Savaşı” olarak da nitelendirilen bir olayda rol oynadı. Şubat 2011′de Tahrir Meydanına girmek isteyip bir nevi devrimi noktalamaya çalışan Mübarek yandaşlarını saatlerce süren mücadeleler sonucunda püskürtmeyi bildiler. Sürpriz biri de vardı aralarında: Mohamed Aboutrika. Aboutrika, Kahire Üniversitesi’nde Felsefe okudu ve mezun oldu. Buna bağlı olarak da hayata dair fikirleri vardı. Bunlardan biri ise şuydu: ”Bir sporcu sadece kendisi için yaşamaz. Toplum içinde de insani bir rolü vardır. Sadece kendisi için değil, başkaları için de yaşamak zorundadır”. Buna bağlı olarak yaşadı ve hala yaşıyor.
Hüsnü Mübarek Aboutrika’nın taraftarlar ve halk tarafından saygı duyulan bir isim olduğunun farkındaydı. Aboutrika’ya ricası da meydana gidip halkı sağduyuya davet etmesi ve kalabalığı dağıtması yönündeydi. Aboutrika gitti ancak Mübarek’in ricasına uymak yerine halk ile beraber mücadele etmeyi tercih etti. Mısır Milli Takımı yardımcı antrenörü Zak Abdel konuya dair şöyle bir şey söyler.
Zak Abdel : Aboutrika orada gerçekten kalabalığı dağıtmak istese ve halkı evlerine gitmeleri için ikna etmek istese Mısır devrimi gerçekleşmezdi. İnsanlar ona o derece saygı duyuyor.
Ah Ahly siyasi vakaların içinde yer alan bir kulüp olmaya devam da edecekti taraftarlarının vesilesi ile. Tam 1 yıl sonra, Şubat 2012′de Mısır Ligi maçında Al Ahly deplasmanda Port Said şehrinin takımlarından Al Masry’e konuk oluyordu. Maçın bitiş düdüğü ile birlikte önce Al Ahly futbolcularına yabancı maddeler fırlatarak saldıran, ardından da Al Ahly deplasman tribününe girip büyük olaylar çıkaran Al Masry taraftarları tam manasıyla bir katliama sebebiyet veriyordu. 70′ten fazla Al Ahly taraftarının katledildiği bu faciada stat güvenliğinden sorumlu polis ve askerlerin görevlerini eksik yaptığı hatta rivayete göre olayları tetiklediği de söylenir. Al Ahly soyunma odası revir oluyordu ve yaralı taraftarlara açılıyordu. Arada bir de 14 yaşında olan gencecik bir fidan vardı. Genç çocuk tam bir Mohamed Aboutrika hayranıydı. Aboutrika çocuğu kucağında taşıyordu ancak çocuk çok ağır yaralıydı. Çocuk idolü, her şeyi Aboutrika’nın kollarında can verecekti…
Mohamed Aboutrika, futbolun Mısır’da geçici olarak lağvedilmesinde ”bu spor değil, savaş oldu” diyerek ön ayak oldu. Evli ve 3 çocuk babası olan Mohamed Aboutrika, olaylardan çok etkilenecekti. Dinine bağlı bir insan olan ve Gana’da zor durumda olan Müslümanlar için bir cami yapımına ön ayak olan Aboutrika, olaylardan sonra arkadaşları Muhammed Barakat ve Emad Mohamed Al Naby ”Moteab” ile birlikte futbolu bırakma kararı alacaktı. Ölenlerin aileleriyle ilgilenecekti ve olaylardan sonraki haftalarda birçok cenaze törenine katılacaktı. Aboutrika futbolu bırakacaktı ancak kararından sonra vazgeçip hem takımı Al Ahly hem de ülkesine 1 yıl daha hizmet edecekti. Ancak yine de Eylül ayında oynanan ve ülkedeki futbolu aylar sonra yeniden başlatan Süper Kupa maçında forma giymek istemeyecekti. Onun yerine Port Said faciasında hayatını kaybedenlerin aileleri ile birlikte adalet için mücadele etmek istedi. Oynamadı da. Kulübü tarafından cezalandırıldı ancak geri döndü ve gerekeni yaparak takımına bir Afrika Şampiyonluğu daha getirdi.

Gazze
Aboutrika’nın siyasi anlamda yerini ve safını belli etmesi sadece Tahrir ve Port Said’den ibaret olmayacaktı. Hatta daha da geriye gidersek çarpıcı bir detay var. Kimsenin sahalarda konuya dair tavrını belli etmediği dönemlerden hem de, yani 2008 yılında. Afrika Kupası esnasında Sudan’a attığı bir gol sonrası formasının altındaki tişörtüne Gazze’de yaşananlar için Filistin halkına yazmış olduğu bir destek mesajını gösteren Aboutrika bunun için turnuva yetkilileri tarafından uyarılacaktı ancak umurunda bile değildi. Final maçında Aboutrika’nın golü ile kazanan Mısır’ın şampiyonluğunu Mısır halkı kadar kutlayan Filistin halkının bir kısmı Aboutrika için sokaklara dökülüyordu.
Yardımseverlik
Say say bitmez Aboutrika’nın yaptıklarını, hem futbolda, hem gündelik hayatta. Takım arkadaşlarının yaptıklarını kendi icraatlerinin hep önüne koyan ve ”Futbol tenise benzemez, burada bireysellik yoktur” diyerek gönüllerde taht kuran bir isim. Gönüllü olarak açlıktan ölen insanlara ve kanser hastası çocuklara dikkat çekmek ve yardım etmek amacıyla çekilen reklamlarda oynadı. Dünya Gıda Programı’nın elçilerinden olan Aboutrika, Mısır Sağlık Bakanlığı’nın düzenlediği kan verme kampanyasına gönüllü olarak reklamlarda yer alıp kan vererek destek oldu. Gana’nın Ashanti bölgesinde cami yaptırdığından bahsetmiştik. İnsanları zekat vermeye de davet eden Aboutrika, birçok yardım kuruluşuna ve yokluk içinde yaşayan insanlara destek oluyor ve bu şekilde de bir sembol haline geliyor.
Aboutrika’nın zekası ve iyi niyetinden etkilenen Mısır Milli Takımı eski teknik direktörü Bob Bradley onu ”kan kardeşim” olarak nitelendirir. Keza Marcello Lippi de ”Onu muazzam kariyerinden ötürü kutlarım” diyerek onurlandırdı futbol virtüözünü. Baniyas’taki kiralık olarak görev aldığı süreçte Port Said’de ölen 72 kişinin onuruna 72 numaralı formayı giydi. Katliamdan sonraki futbolu bırakma kararını da ”vefat edenler için oynamalıyım” diyerek iptal etti. Olimpiyat deneyimi de var ve son Olimpiyatlarda, yani Londra’da ülkesini tanınan haktan yararlanarak 23 yaş üstü olan 3 oyuncudan biri olarak temsil etti. Aboutrika, hem sportif anlamda hem de insaniyet anlamında çok önemli biriydi. Büyük karakterdi, büyük bir semboldü ve kendisiyle çalışmış olan ya da onu yakından takip etmiş olanların ortak bir görüşü var. Onun gibisi bir daha asla gelmeyebilir…
*Cemel Savaşı Müslümanlar arasında çıkan ilk iç savaş olarak bilinir. Adını Arapçada ”deve” anlamına gelen ”Cemel”(İngilizler Camel der) kelimesinden alır. 4. Halife Ali bin Ebu Talib ve Hz. Muhammed’in dul eşi Aişe’nin taraftarları arasında çıkmış ve binlerce müminin hayatına mal olmuştur.