donderdag 21 november 2013

Total Futbol Ürünü | 4-3-3

Günümüzde hemen hemen her takım bu formasyonu kullanır, ya düz olarak ya da varyantını. Zamanın Ajax’ından itibaren gelen bir akım aslında 4-3-3 ve sonrasındaki türevleri. Oynanma şekilleri, gereksinimleri takımdan takıma, ligden lige değişir. Her ligin, her rakibin farklı mekanikleri vardır. Bazı temel gereksinimler harici esnekliklere gebedir. Teknik adamların bu oyunu nasıl uyguladıklarını ve bu düzenekle iz bırakan takımları incelemek gerek aslında.
AJAX/Hollanda
Ezelden beri bu oyunu oynayan Ajax ve Hollanda bu mentalitenin ataları sayılabilir. Mevcuttan bahsedecek olursak, genel futbol mekaniklerine uyarak beklere büyük serbestlik tanıdıklarını belirtmeli. Stoperler oyun kurma kabiliyetine sahip olan, manevraları da çabuk olan isimler. Oyunu kurarken bu oyuncular genellikle çizgilere açılırlar ve böylelikle bekleri biraz daha ileri iterler. Merkezde oluşan boşluğu savunma önünde görev alan oyuncu kapatır ve hayali bir üçgen oluşur. Oyunu ilk bu üçgende kurar bu takımlar. Daha sonra çizgilere hücumu açarlar ve bu şekilde dörtlü blok oyun içinde olur (iki merkez orta saha oyuncusu ve ileri çıkan iki bek). Bu oyuncular ofansif oyuncuları kullanarak bir atak oluşturur ve duruma göre pozisyon üretir. Oyun temeli ise “topa sahip olma” üzerine kuruludur. Johan Cruijff bunu şöyle açıklar;  ”Top sende oldukça rakibin sana gol atamaz.”. Gayet basit. Oyunlar bir alttaki diagrama benzer biçimde kuruluyor, hücumlar benzer biçimde olgunlaşıyor.
Ön alan kurgusu konusunda yıllar geçtikçe farklılaşan bir olay var. Tabir-i caizse topukları kireç üzerinde olan oyuncular tercih edilirdi eskiden ancak artık durum farklı bir hal aldı. Çizgi oyuncularından ziyade, o koridoru komple bek oyuncularına açmak isteyen bu takımlar, ekolden biraz saparak kanatta görev alan forvetleri genellikle ters ayaklı seçiyor. Arjen Robben ve Viktor Fischer günümüzün örnekleri. Bu oyuncular çizgide top alıp içe katederek yay üstü, biraz daha geriden ya da ceza alanı içinden verkaçlarla, şutlarla ya da final paslarıyla skor kovalıyorlar. Bu oyun sayesinde bekler bazen sıfıra kadar inebiliyor ve orta yapıp ceza alanını zorlayabiliyor. Ofansif tehdit artık salt çizgilerden değil, merkezden de artarak geliyor ve biraz daha fazla risk alarak skor bulmaya gayret ediyor takımlar.
4-6-0
Johan Cruijff, katıldığı bir prime-time televizyon programında eline tebeşiri alır ve tahtaya bir şeyler çizmeye baslar. Bir Yunanistan maçında kullandığı düzenekleri anlatıyor çünkü ona o maçta kullandığı “dikdörtgen” orta alan düzeni kendisine soruldu. Günümüzde bu orta sahaya İngilizlerden esinlenerek “Diamond” diyen de çok insan var.

Rutinlerden farklı olarak hücumcuların sahanın enini daha geniş kullanması da planın bir parçası. Stoperlerin marke edeceği oyuncu kalmıyor, rakip bekler rahat çıkamıyor ve savunma organizasyonu şaşıyor. Johan Cruijff, futbolcuyken de zaman zaman en uçta oynayan futbolcu olarak görev almış fakat “10 numara” profili nedeniyle genellikle bir adım geride oynamayı tercih etmiş. Saha içi liderliği sebebiyle takımı bu şekilde de oynatmayı bilen Cruijff, rejisör olarak görev alıp sıklıkla bu düzenle maç kazandırıyordu takımına.
Roma sürümleri
Avrupa futboluna aslında Roma sürekli olarak 4-6-0′ı pompalıyor. Net bir santrfor kullanmaktan ziyade, ikinci santrfor rolüne daha uygun olan Francesco Totti’yi en uçta kullanınca Totti’nin gezgin oyunundan faydalanıp iki çizgi forvetinin hızından yararlanmaya çalışıyorlar. Önce 2007 sürecinde bunu Luciano Spaletti, kenarlarda Vucinic ve Mancini’yi kullanarak yaptı, günümüzde de Rudi Garcia bunu Florenzi-Gervinho ikilisi ile yaratmayı hedefliyor. Zamanın Roması’nda özellikle Perrotta ve yanında görev alan tandem oyuncusunu hızlı hücumlarda ileri fırlatarak birden rakip kale önüne çok çabuk bir biçimde çoğalarak giden Roma ve bugün Strootman-Pjanic ikilisinin oyuna derinlik katmasıyla birlikte etkili olan Roma benzer tarzda. Totti rakip savunma ve orta alanın arasında cirit atarak (hat arası futbol) hem rakibin iki stoperine sıkıntı yaratıyor (marke edilecek adam yok) hem de orta alanda Roma’ya faydalı oluyor. Orta alanda oyuncu fazlalığı Roma lehine oluyor ve bu hem preste hem de toplu oyunda faydalı oluyor. Sahte 9, 4-6-0 hareketlenmeleri ve rakip savunmaya etkileri bir alt diagramda.
Buna panzehir üretmek takım kalitesine göre zorlaşıyor. Ancak Spaletti’nin Roması’na dönecek olursak, o takımın yaşadığı en büyük hezimete dönmek gerek. 2006/2007 sezonunda Şampiyonlar Ligi oynayan ve Lyon’u eleyerek çeyrek finale çıkan Roma, ilk maçta Manchester United’ı 2-1 yenerek Old Trafford’a yarı final umuduyla gidiyordu. Ancak Ferguson bu kez takımını iyi hazırlamıştı. Çizgi oyuncuları Giggs ve Ronaldo’yu daha içe yönelik oynatıp, Heinze ve O’Shea ile bindirerek orta alanı daha kalabalıklaştıran ve bu şekilde alan ve adam hakimiyetini eline geçiren United, ilk 20 dakikada skoru 3-0 yapıyordu. Maç ise 7-1 sonuçlanıyordu. Amaç Roma’nın çok zaman kurduğu orta alan hakimiyetine ket vurmak, hakimiyeti ele geçirmek ve erken baskıyla Totti’yi pasifize edip oyunu domine etmekti. Başarılı oldular ve çok rahat bir biçimde maçı kazandılar.
Roma oyuncu kalitesi olarak belli seviyede bir takımdı ancak bir yere kadar dayanabilirler yüksek prese. Daha dayanıklı ve daha kaliteli ayaklarla aynı futbolu total dominasyonla uygulamak isteyen bir ekibe dönmek gerek.
Barcelona
Josep Guardiola’nın “total kontrol” felsefesi, aslında Cruijff’un “top sendeyken rakibin gol atamaz” felsefesine çok yatkın. Sahte bir 9 numara ile oynayan Barcelona, böylelikle orta alanda ekstra pas kanalları buluyor, topa sahip oluyor ve oyuna hükmediyor. Ekstra kaliteleri ve uyumları sayesinde de yenilmesi çok güç bir takım haline geliyor. Topa sahip olan her oyuncu, Barcelona’nın oyun içi hareketliliği sayesinde en az 2-3 boş pas kanalı buluyor ve oyun akışkan hale geliyor. Stoperler genellikle Messi’yi savunmak zorunda kalıyor ve o da her yere açılınca savunma dengesi bozuluyor, kenar forvetleri içe kat edip aktif hale geliyor. Dani Alves adeta bir sağ forvet gibi oynarken, Messi ile harika uyumları sayesinde Barcelona oradan da ekstra skor tehdidi üretiyor. Her şeyden önce, topa sahip olmak önemli olan.
Dani Alves’in rolünü açmak gerek. Üstteki diagram gibi. Zaman zaman Barcelona’nın lig maçlarında merkezi hücumu iki kişi ile donatan Guardiola, sağ kulvarda kimseyi görevlendirmiyordu. Sahadaki mevkisel kaymalar o kadar yerli yerindeydi ki, Dani Alves maçın genelini rakip yarı alanda geçiriyordu. Bu, rakibin özellikle sol forvet hücumlarını da kısıtlayan bir etkendi. Zaten hücuma çıkarken genelde bekleri ileri itip 3-4-3 seklini alan Barcelona’da bu tip varyasyonlarla Dani Alves’ten daha da farklı bir biçimde yararlanılıyordu ve onun 2010′dan itibaren Dünya genelinde üçüncü bölge içinde en çok isabetli pas yapan isimlerden biri olması şaşırtıcı olmuyordu.
Total pres felsefesini ise Guardiola, yine “topa sahip olma” felsefesinden yola çıkarak oturttu. Oyun kurarken stoperler arasına giren Busquets de o ikilinin arasından çıkıyordu top kayıplarında. Çok adamla önde basan, orta alanın katkısını da baskıda iyi kullanan Barcelona, kaptırılan topları yeniden kapmayı iyi biliyordu. Guardiola talebiydi bu, zira “Topsuz oyunda son derece kötü bir takımız o yüzden topa ihtiyacımız var” şeklinde bir demeci de vardı. Total Futbol felsefesini futbol çağında en iyi yansıtan takımlardan biri olma sebepleri de bu oldu belki de. Savunmayı hücumdan, hücumu da savunmadan başlatmak. Topa sürekli sahip olmak istemek…
Panzehirler de var. Arsenal, yüksek bir savunma hattı kullanıp Koscielny ile Messi’yi pasifize ederek kendi evinde yenilgiden gelerek maç almayı bildi bu takım karsısında. Erken baskı ve yüksek (high-line) yani rakibi erken karşılayan bir savunma ile oynayıp Barcelona’nın 4-6-0′ını bitirmek istediler. Hat arası oyunun işlerliğini azaltmaya çalıştılar. Bu kısmen başarılı oldu, Barcelona’nın hızlı kenar oyuncularını oyuna sokup Xavi-Iniesta pasörlüğünde pozisyon üretmesi haricinde. Maçın ikinci yarısında Arsenal, daha riskli oynayıp daha da baskılı oynamaya çalıştı ve bunu yaparken Guardiola, Villa’yı kenara alıp Keita’yı oyuna aldı. Iniesta’yı ileriye çekmesi bir yana, 1-2 seklinde dizilen orta alanını çift ön liberoya 2-1′e çeviriyordu Pep. En büyük hatası bu oldu ve ileriye dönük hamleler yapan hatta tek ön liberosunu (Song) kenara alan Arsenal, oyunun içine girip skoru lehine çevirdi. Rövanşta Arsenal, skoru bir ara kendi istediği şekle çevirse de Barcelona’ya elenmekten kurtulamıyordu, Messi’nin müthiş oyunu ve Fabregas’ın (o dönem Arsenal) belki de kariyerinin en kötü maçını oynaması, sonucu Katalanlar lehine tayin etti.
Milan, Inter, Real Madrid, Bayern Münih ve Chelsea; Barcelona’yı deviren ekiplerden bazıları. Fiziksel kapasitesi çok üst düzey olup bunu yetenekle harmanlayabilen ekipler. Bekleri oyun içine sokup, kenar oyuncularını da merkeze yakın bir şekilde kullanarak yapılan presle Barcelona’yı yıldıran ekipler. Toplu oyun-topsuz oyun prensibini net uygulayan ekipler. Rakibine topsuz oyunda enine biçimde az alan veren, kümelenip pres yapan takımlar. Bekler de çıkınca ve toplu oyunda stoper arasına giren ön libero da onlarla birlikte adım atıp ön alan presine katkı sağlayınca ,4-6-0′ın hat arası oyun avantajı kayboluyordu. Javi Martinez, Esteban Cambiasso, Sami Khedira-Xabi Alonso tandemi ve Massimo Ambrosini baslıca örnekler. O sert baskı, tempolu oyunu iç sahada uygulayan ve avantajlı skorlar alan ekipler genelde deplasmanda bu üstünlüğü koruyordu (Milan hariç). Bunu presle, tamamen domine edilmeden yapan ekipler (Chelsea hariç). Bazen ön liberoların pres esnasındaki bölgeleri kendi forvetleri yakınına çıkabiliyor (Ambrosini-Martinez-Mikel). Barcelona’yı net hücum paslarından ziyade daha uzun mesafeli paslara zorlayan etkenler oldular. Böylelikle geri kalan iki orta alan oyuncusu (genelde 3′e 3 orta alan markajı uygulanırdı) pas kanallarını kapayıp pas araları yaparlardı. Barcelona’yı zorda bırakmak için bunlar yapıldı, yapılamayan maçlarda büyük tesadüf olmadıkça Barcelona hep kazandı. Milan rövanşında Messi, sahte 9 yerine 10 gibi oynayınca ve bir kanat tamamen *Dani Alves’e kalınca da ilk maç Alba’ya verilen alan, müsamaha bu kez ters kanada verildi ve ters tepti. Barcelona da affetmedi, kalite.
* Bu ve bu tarz varyasyonlar Marcelo Bielsa ürünü aslen. Guardiola onu bir yerde rol model olarak gördü. Bielsa’ya dair her şey burada.
Ülkemizdeki mevcut sürümlerden
Fenerbahçe, Beşiktaş ve Galatasaray. Hepsi uluslararası düzeyde bu sistem veya biraz değişiğini kullanmış ekipler. Fenerbahçe, üç santrfor kökenli oyuncuyu hücum esnasında ceza alanına yaklaştırarak iki bekine serbestlik tanıyıp bu şekilde hücum etmeye çalışıyor. Galatasaray, Terim döneminden sonra bu sisteme dönmeyi tercih etti. Didier Drogba’yı ileride tek bırakarak Burak Yılmaz’ı bir kanattan getiren bir Galatasaray izliyoruz. Burak Yılmaz, ezeli rakipteki Sow-Kuyt örneklerinin aksine çizgi oyununu tam benimseyemedi. Takım bir türlü oturmadı, dilenen düzen sağlanamadı ve kulüp içi huzursuzluklar sebebiyle oynanan futbol bir türlü gelişmedi. Sistem üzerine transferler gelince daha net izlemek gerek. Beşiktaş ise, Oğuzhan Özyakup’un sakatlık sorunu ve sağ bek ritimsizliği nedeniyle ideal bir orta üçlü oturtmadı. Hutchinson’u orta alanda kullanan ve sonra beke çeken Beşiktaş’ın üçlü orta alan kurgusunu oturtmasını beklemek gerek biraz. Direkt iki gerçek kenar oyuncusu ile bu düzende oynamaya çalışan tek ekip Beşiktaş 3 büyükler arasında.
Aslında birçok ekibimiz bu şekilde oynamayı tercih ediyor. Kimi Beşiktaş gibi gerçek kanatlarla, kimi Galatasaray gibi net bir 10 numarayı üçlünün merkezine yerleştirerek ve bir santrforu kenarda kullanarak, kimi de Fenerbahçe gibi iki direk santrfor kökenli oyuncuyu kenarlardan içeri sokarak ve bekleri öne çıkararak. Transferler düzene dayalı olmayınca ve camialarda kaos yaşanınca, felsefe tartışmak biraz güç oluyor elbette. Hele de 2-3 maç kaybeden takımlar hemen farklı sistemler denerse.
Sistemi oyuncular belirler
4-3-3′ü aslında şu şekilde adlandırabiliriz: 4 savunmacı, 3 orta saha oyuncusu ve 3 hücum oyuncusu. Düzen nasıl işliyor, sistem denen şey nedir; bunları hep oyuncular belirler aslında formasyon odaklı konuşursak. Mesela 4-2-3-1 ve 4-3-3 kıyası. 4-3-3′ü de iki ayrı kategoriye koyabiliriz, 4-2-1-3 ve 4-1-2-3. Örneğin Ajax, 4-1-2-3 oynar, bir ön libero ve iki iç oyuncu karakterli futbolcuyla. Real Madrid ise tam tersi, iki kanat forveti, bir 10 numara odaklı oyuncu ve iki savunma önünde görev alan isim. Yeri gelir Khedira-Alonso, yeri gelir Illarra-Modric, önlerinde de Isco. Daha çok 4-2-1-3 gibi. Ancak rakamlardan ziyade, oyun amacına takılmak gerek. Diziliş itibariyle her zaman çizgiye insanlar iki oyuncu koyar ama bazen oraya oyuncu koymayarak, amacın doğrultusunda oyuncu kaydırarak bile fark yaratabiliyorsun. Bielsa ve müridi Guardiola selam söylüyor.
Pozisyon oyunu
Pres, pas, hareket, yardımlaşma. Bunu yaparken çoğu takım 5′e 2 gibi belli çalışmalar kullanarak antrenman yapar. Bazen ise bu sadece ısınma ürünüdür ve yarım saat boyunca farklı bir şey yapılır. Dikdörtgen seklinde (ya da kare seklinde) piyonlarla bir alan kaplanır. Bu 10×10 olur, 20×20 olur, 20×10 olur metre bazlı konuşursak. 5′e 5, 6′ya 6 şeklinde, alanına göre farklı sayılarla oynanır. Sadece topu takım içinde tutmaktır amaç, gol atmak gibi bir gaye yoktur. Rekabet katmak adına 30 pas=1 puan gibi uygulamalar da konabilir ama esas amaç topu rakibinden çabuk biçimde kapmak ve kapılan topu alanı iyi kaplayarak paylaşmak. Yerine göre topa sadece 1-2 ya da 3 kez dokunma hakkı tanınabilir oyunculara işi daha da zor hale getirmek için. Temel oyun prensiplerinden biri olan “top rakipteyken daral, top sendeyken açıl” prensibi de bu oyun için geçerli. Topa sahipken parsellenen alanın her köşesine gidip top isteyen, alanı büyüten takım, topu kaybedince hemen kümelenip pres yapıyor. İdeal çalışma yöntemlerinden bir tanesi ve özellikle Hollanda Okulu bundan çok yararlanıyor.
Ne ile oynanır, ne ile oynanmaz?
Farklı farklı şekillere sokulabilen bir sistem bu ve takım/rakip gerekliliklerine göre kullanılan oyuncular da değişir. Sadece kanat bekinin hücum kapasitesinden yararlanmak için sağ öne bir orta saha oyuncusu koyan, ya da merkez hücuma ekstradan bir oyuncu verip koridoru boş bırakan takımlar var. Futbol ezber bozmaktır bir yerde. Ezber hep kanat forveti der bir çizgide, realite ise aslında beklerin kanat adamı olma yolunda emin adımlarla evrildiği gerçeğidir bazen. Fenerbahçe’nin oyun düzenine bakmak yeterli. Ajax teknik direktörü Frank de Boer, iki hafta önce oynanan Celtic maçına sağ forvette aslen orta alan oyuncusu olan Lasse Schone’yi kullanarak başlarken sebebini şöyle açıklar:
Frank de Boer : Lasse, sağ ön oynayacak çünkü sürekli olarak içeri girebilen bir isim. Koridor bu şekilde boşalacak ve sağ bekim van Rhijn bindirecek. Çizgiye inip çıkaracağı ortalara sol forvetim Sigthorsson, santrforum de Jong ve orta alandan hücum eğilimi yüksek olan Klaassen girecek. Ceza alanı etkinliğimiz böylece biraz daha artabilir.

Teknik adamların amaçlarına bakmak lazım esasen. Maçın tek golünü Ajax içe kat eden Schöne ile buldu, hem de o kulvardan gelen bir hücum ile.
Ne ile oynanmaz kalıbına sokmamak gerek çünkü bu düzenek ile oynarken aslen oynayamayacak oyuncuları kullanırsan zaten farklı bir formasyona evrilirsin ve 4-3-3 özelinde konuşmak anlamsız kalır. Formasyonları oyuncular belirler, oyuncuları ise amaca dayalı biçimde teknik adamlar. Rakip analizinin artan önemini çok temiz biçimde anlatan bir oyun futbol. Barcelona bile bazen kazanmak için ezber bozmak zorunda kalabiliyor, 4-0′lık Milan maçına bakınca bu daha net anlaşılıyor.
Sonuç
Her takım bir şekilde tek santrforlu farklı varyasyonların kullandığı bu modelden nasibini alıyor artık. Net iki adet çizgi oyunculu, iki santrforlu 4-4-2, git gide daha az kullanılmaya başlandı. Amaç dahilinde zaman zaman kullanılsa da, ana şablon 4-3-3 ve muadilleri üzerinden gidiyor artık futbolda. Tabi değişken oyuncu profilleri, maçtan maça değişen gereksinimler ve kullanılması gereken futbolcular olayı farklı bir hale getiriyor. Bazen kağıt üzerinde 4-3-3 görünen şey, aslen 3-5-2′ye dahi evrilebiliyor (santrfor sahte 9 ise ve savunmadan bir oyuncu orta alan oluyorsa). Yazı 4-3-3 üzeri yazıldı fakat esas mesaj farklı. Rakamların önemi sıfır olmasa da sanılandan çok az. Rakam değil, oyuncu ve kullanılan amaç esastır.

Geen opmerkingen:

Een reactie posten